19 Mart 2020 Perşembe

ÖRGÜTLÜ HALK FOBİSİ -


Gezi dayanışması, direniş başladığından bu yana iktidar da, medyası da isyanı bir yerlere yamayabilmek, itibarsızlaştırmak için çaba harcadı. Erdoğan “faiz lobisi” dedi; gerçek örgütlü halk fobisiydi. Medyası, toplum mühendisi “darbe provası” dedi; gerçek tüm kurumlarıyla ele geçirdiği devletin olanaklarını kullanarak hayata müdahale etmeye kalkanlara yaşam biçimime karışma diyen halkın isyanıydı. Dış güçler dediler, Obama iç güç müydü, Obama’yla Taksim Platformu mu görüşüyordu?
Tüm farklılıklarına karşın bütün bir halkı birleştiren isyanın özü anti-kapitalistti, anti-otoriterdi. İktidarın elinde devletin silahlı gücü vardı, onu kullandı. Devlet aygıtını elinde tutan bütün iktidarlar gibi bu iktidar da toplumsal muhalefete karşı devlet şiddeti uyguladı. Ehem’i, Abdullah’ı, Mehmet’i ve Lice’de de Medeni’yi öldürdü herkesin gözü önünde; binlerce insanı yaraladı, onlarca insanı sakat bıraktı.
YEŞİLÇAM’A YANSIYAN
Halit Refiğ 1962 yılında çektiği ‘Şehirdeki Yabancı’ filminde, kara elmas kenti Zonguldak’a götürür bizi. Filmin senaryosunu Vedat Türkali yazar. Maden mühendisi Aydın, yurt dışındaki eğitimini tamamlamıştır ve doğup büyüdüğü Zonguldak’a döner, maden işletmesinde çalışmaya başlar.
Yıllar önce, maden emekçisi babası ve Ağaçlıgillerin villasında hizmetçi olarak çalışan annesi Gülsüm ölünce, bölgenin zengin kişilerinden Selami (Ağaçlıgil) Bey, “Bu çocuğu ben okutacağım,” demiştir. Genç mühendisi karşılayıp evine götürür Selami Bey. Aralarında geçen konuşma şöyledir:
Selami Bey: Ee, anlat bakalım, İngiltere’de, kömürün nasıl çıkarıldığından başka bir şey öğrendin mi?
Aydın: Öğrendim. Birlikte yaşayan insanların, birlikte mesut olabileceğini, nasıl çalışmaları ve dayanışmaları gerektiğini öğrendim.
Selami: Vay vay vay, ne dediğini anlamıyorum ama herhalde iyi şeyler söylüyorsun.
Büyük kentlerde sanayileşme, kapitalist üretim ilişkileri gelişmeye başladığında arka arkaya açılan irili ufaklı fabrikalarla işçi sınıfı ve sorunları da girer hayatımıza. Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz çalıştırılır ucuz iş gücü olarak. İşçiler çalışırlar yaşama biçimlerinde önemli bir değişim olmaz fakat sermaye sahipleri çalışanlarının sırtından kazandıkça kazanır.

İşçilerde sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri başlar. Fabrikalarda sendika ve grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin anlatıldığı, ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihine geçen, Ertem Göreç’in yönettiği Karanlıkta Uyuyanlar’dır. Nuri Usta da fabrikada sınıf bilincine sahip, sendikalı bir ustabaşıdır. “Bizim elimize ne geçiyor ki, size ne vereyim?” diyen fabrika sahibi Şeref Bey’i, “Elinize geçenlerin hesabında gözümüz yok, Şeref Bey, üç kuruşluk hakkımızı almaya bakıyoruz,” diye cevaplar. Şeref Bey, “Tembeller, serseriler düşmanım benim. İsterse en yakınım, öz oğlum olsun. Çalışanların dostuyum ben, çalışanların. Hakkı yenen varsa, gelsin bana söylesin. Vız gelir bana sendikanız. Fesatlık çıkaranlara, havadan para almak isteyenlere yer yok benim fabrikamda. Beğenmeyen defolup gider. İşte o kadar.” demiştir.
İşçiler arasında grev oylaması yapılacaktır. Nuri Usta işçilere bu durumu bildirir: “Kanun bize diyor ki, işveren size emeğinizin hakkını vermiyorsa çalışmayın, çalıştırmayın fabrikayı da. Ta, hakkınızı alıncaya kadar. İşte grev bu. İyi düşünün. Kolay değil tabii, karar verecek sizlersiniz.”
Nuri Usta’dan etkilenen Ekrem, yaşanan geçim sıkıntıları, hastalanmalar üzerine dayanışmaya çalışırlarken, aralarında toplanan paraların çözüm olmadığı, ne yapılması gerektiği üzerine işçilere “İşverenin aklına estiği zaman bizi işten atmasına mani olabiliyor muyuz, ona bakalım.” der.
“Sendikaya girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden?” diyen işçiye de şunları söyler:
Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. (ürettikleri boya kutusunu eline alıp göstererek) Şu meydana gelir miydi emeğimiz olmadan? İşte, bunu yaratan emeğimizin hakkını biz almazsak kim verir bize? Ben teknisyenim, çoluğum çocuğum da yok. Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa, ya sen Temel, 60 lira alırsın haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiniyorsun? Sen Hasan, Rıza, Moiz, Şakir, Hıristo Yaşar? Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun bir hak vermiş size, köpek gibi korkup titreşeceğinize, hele bir sımsıkı tutunun birbirinize, bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla oynayabilir mi?
Grev de başlar... Bütün mahalleli, işçi aileleri, grevci işçilerle dayanışma içine girerler. Grev alanına yiyecekler, eşyalar taşınır. 1970’li yıllarda çokça yaşanacağı gibi başka fabrikalardan işçiler, sendikalar da kortejler halinde gelirler dayanışmaya. Tam bir ‘sınıf dayanışması’ yaşanır grev alanında.
DAHA GÜZEL BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ
“Size güveniyoruz ağabey, size; işçilere güveniyoruz. Bana güzel haberler yazmanı bekliyorum. Sizin, o sade, gösterişsiz fakat doğru, sağlıklı gelişmenizden aydınlık haberler yazmanı. Geçen mektubunda “Biz bir yandan faşizme karşı savaşırken, bir yandan da sendika ağalarına karşı savaşmak zorundayız diye yazıyor ve başaracağız, başka çaremiz yok” diyordun. Yavuz Özkan’ın yönettiği Maden filminin bir sahnesinde, kardeşinin işçi önderi İlyas’a yazdığı mektupta geçer bu cümleler.
Demiryol filmi greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa tren garında hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle, grev de işçi önderinin yaptığı konuşmayla, halaylarla başlar.
“İşçiler, arkadaşlarım, şu an binlerce demiryolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Biz kamu sektöründe çalışıyoruz ama para babaları grevimizle yakından ilgileniyorlar. İşyerimizdeki satılmış sarı sendika aldığı buyruk gereği saldırıya hazırlanıyor. Baskı, terör, entrika kol geziyor ama mücadelemiz yükseliyor. Bugün ülkemizde şiş göbeklilerin uşakları saldırılarıyla, katliamlarıyla halkı yıldırmaya çalışıyorlar. Ama bu saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre, bile bile babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine kulak verelim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder