Gezi
dayanışması, direniş başladığından bu yana iktidar da, medyası da isyanı bir
yerlere yamayabilmek, itibarsızlaştırmak için çaba harcadı. Erdoğan “faiz
lobisi” dedi; gerçek örgütlü halk fobisiydi. Medyası, toplum mühendisi “darbe
provası” dedi; gerçek tüm kurumlarıyla ele geçirdiği devletin olanaklarını
kullanarak hayata müdahale etmeye kalkanlara yaşam biçimime karışma diyen
halkın isyanıydı. Dış güçler dediler, Obama iç güç müydü, Obama’yla Taksim
Platformu mu görüşüyordu?
Tüm
farklılıklarına karşın bütün bir halkı birleştiren isyanın özü
anti-kapitalistti, anti-otoriterdi. İktidarın elinde devletin silahlı gücü
vardı, onu kullandı. Devlet aygıtını elinde tutan bütün iktidarlar gibi bu
iktidar da toplumsal muhalefete karşı devlet şiddeti uyguladı. Ehem’i,
Abdullah’ı, Mehmet’i ve Lice’de de Medeni’yi öldürdü herkesin gözü önünde;
binlerce insanı yaraladı, onlarca insanı sakat bıraktı.
YEŞİLÇAM’A
YANSIYAN
Halit Refiğ
1962 yılında çektiği ‘Şehirdeki Yabancı’ filminde, kara elmas kenti Zonguldak’a
götürür bizi. Filmin senaryosunu Vedat Türkali yazar. Maden mühendisi Aydın,
yurt dışındaki eğitimini tamamlamıştır ve doğup büyüdüğü Zonguldak’a döner,
maden işletmesinde çalışmaya başlar.
Yıllar önce,
maden emekçisi babası ve Ağaçlıgillerin villasında hizmetçi olarak çalışan
annesi Gülsüm ölünce, bölgenin zengin kişilerinden Selami (Ağaçlıgil) Bey, “Bu
çocuğu ben okutacağım,” demiştir. Genç mühendisi karşılayıp evine götürür
Selami Bey. Aralarında geçen konuşma şöyledir:
Selami Bey:
Ee, anlat bakalım, İngiltere’de, kömürün nasıl çıkarıldığından başka bir şey
öğrendin mi?
Aydın:
Öğrendim. Birlikte yaşayan insanların, birlikte mesut olabileceğini, nasıl
çalışmaları ve dayanışmaları gerektiğini öğrendim.
Selami: Vay
vay vay, ne dediğini anlamıyorum ama herhalde iyi şeyler söylüyorsun.
Büyük kentlerde sanayileşme, kapitalist üretim ilişkileri gelişmeye
başladığında arka arkaya açılan irili ufaklı fabrikalarla işçi sınıfı ve
sorunları da girer hayatımıza. Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz
çalıştırılır ucuz iş gücü olarak. İşçiler çalışırlar yaşama biçimlerinde önemli
bir değişim olmaz fakat sermaye sahipleri çalışanlarının sırtından kazandıkça
kazanır.
İşçilerde sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri başlar. Fabrikalarda sendika ve grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin anlatıldığı, ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihine geçen, Ertem Göreç’in yönettiği Karanlıkta Uyuyanlar’dır. Nuri Usta da fabrikada sınıf bilincine sahip, sendikalı bir ustabaşıdır. “Bizim elimize ne geçiyor ki, size ne vereyim?” diyen fabrika sahibi Şeref Bey’i, “Elinize geçenlerin hesabında gözümüz yok, Şeref Bey, üç kuruşluk hakkımızı almaya bakıyoruz,” diye cevaplar. Şeref Bey, “Tembeller, serseriler düşmanım benim. İsterse en yakınım, öz oğlum olsun. Çalışanların dostuyum ben, çalışanların. Hakkı yenen varsa, gelsin bana söylesin. Vız gelir bana sendikanız. Fesatlık çıkaranlara, havadan para almak isteyenlere yer yok benim fabrikamda. Beğenmeyen defolup gider. İşte o kadar.” demiştir.
İşçiler
arasında grev oylaması yapılacaktır. Nuri Usta işçilere bu durumu bildirir:
“Kanun bize diyor ki, işveren size emeğinizin hakkını vermiyorsa çalışmayın,
çalıştırmayın fabrikayı da. Ta, hakkınızı alıncaya kadar. İşte grev bu. İyi
düşünün. Kolay değil tabii, karar verecek sizlersiniz.”
Nuri Usta’dan
etkilenen Ekrem, yaşanan geçim sıkıntıları, hastalanmalar üzerine dayanışmaya
çalışırlarken, aralarında toplanan paraların çözüm olmadığı, ne yapılması gerektiği
üzerine işçilere “İşverenin aklına estiği zaman bizi işten atmasına mani
olabiliyor muyuz, ona bakalım.” der.
“Sendikaya
girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden?” diyen işçiye de şunları söyler:
Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. (ürettikleri boya kutusunu eline alıp
göstererek) Şu meydana gelir miydi emeğimiz olmadan? İşte, bunu yaratan
emeğimizin hakkını biz almazsak kim verir bize? Ben teknisyenim, çoluğum
çocuğum da yok. Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa, ya sen Temel, 60 lira alırsın
haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiniyorsun? Sen Hasan, Rıza,
Moiz, Şakir, Hıristo Yaşar? Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun bir hak vermiş
size, köpek gibi korkup titreşeceğinize, hele bir sımsıkı tutunun birbirinize,
bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla oynayabilir mi?
Grev de başlar... Bütün mahalleli, işçi aileleri, grevci işçilerle dayanışma
içine girerler. Grev alanına yiyecekler, eşyalar taşınır. 1970’li yıllarda
çokça yaşanacağı gibi başka fabrikalardan işçiler, sendikalar da kortejler
halinde gelirler dayanışmaya. Tam bir ‘sınıf dayanışması’ yaşanır grev
alanında.
DAHA GÜZEL
BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ
“Size
güveniyoruz ağabey, size; işçilere güveniyoruz. Bana güzel haberler yazmanı
bekliyorum. Sizin, o sade, gösterişsiz fakat doğru, sağlıklı gelişmenizden
aydınlık haberler yazmanı. Geçen mektubunda “Biz bir yandan faşizme karşı
savaşırken, bir yandan da sendika ağalarına karşı savaşmak zorundayız diye
yazıyor ve başaracağız, başka çaremiz yok” diyordun. Yavuz Özkan’ın yönettiği
Maden filminin bir sahnesinde, kardeşinin işçi önderi İlyas’a yazdığı mektupta
geçer bu cümleler.
Demiryol
filmi greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa tren garında hummalı
biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle, grev de işçi önderinin yaptığı
konuşmayla, halaylarla başlar.
“İşçiler,
arkadaşlarım, şu an binlerce demiryolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva
basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Biz kamu sektöründe çalışıyoruz
ama para babaları grevimizle yakından ilgileniyorlar. İşyerimizdeki satılmış
sarı sendika aldığı buyruk gereği saldırıya hazırlanıyor. Baskı, terör, entrika
kol geziyor ama mücadelemiz yükseliyor. Bugün ülkemizde şiş göbeklilerin
uşakları saldırılarıyla, katliamlarıyla halkı yıldırmaya çalışıyorlar. Ama bu
saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve
kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre, bile
bile babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız
çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine
kulak verelim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder