19 Mart 2020 Perşembe

ERKAN YÜCEL


IŞIYARAK YOK OLAN AKTÖR ERKAN YÜCEL 
Erkan Yücelin zamansız ve talihsiz ölümü tanıyan herkes gibi beni de derinden etkilemişti. Bir kez daha iyilerin bu dünyayı erken terk ettiğini görmüş, “o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” dedirtmişti Erkan Yücel’in erken kaybı.Ölümünün birinci yıldönümünde İstanbul İnci sinemasında sanatçı arkadaşlarının, sevenlerinin, siyasi yol arkadaşlarının katılımıyla görkemli, unutulmaz bir anma töreni yapılmıştı. Günler, aylar, yıllar geçtikçe Erkan Yücel’in adının daha az anılır olması, unutuluşa terk edilmesi canımı yakıyordu. Oysa kitaplar yazılmalı, belgeseller yapılmalı, adı yaşatılmalı, genç kuşaklara tanıtılmalıydı.
Belli tarih dönümleri önemlidir; onuncu, yirminci, ellinci, yüzüncü yıl gibi. Değerli Onat Kutlar’ın Erkan Yücel’in ölümü üzerine Milliyet Sanat’ta yazdığı yazıyı (1 Ekim 1985) Erkan Yücel’in ölümünün üzerinden yirmi yıl geçtiği günlerde okuyabilmiştim. Şöyle diyordu Onat Kutlar yazısında: “Zaten Erkan Yücel’in vakitsiz ölümü, çoğumuza, ülkemizde sanatçıya verdiğimiz değeri yeniden ve acıyla hatırlattı. Erkan Yücel de, birçok çağdaşı gibi, sanatı sadece sınırlamalar, baskılar, ilgisizlikler, mahpusluklar, yokluklarla karşılamayı seven bir dönemde yaşadı. Bütün bu acılardan payını bol bol aldı. Tüm yaşam tutkusuna, mizah duygusuna karşın, bu acıların hepsini çekti. Gene birçok çağdaşı gibi umutla direndi olumsuzluklara. Işıyarak, çevresini ışıtarak. Bu anlamda, onun yaşam çizgisi, tutarlı bir grafik oluşturur. Işırken sürekli kendinden verdi ve bir gün yok oldu. Şimdi bizlere düşen, en azından bu ışıklı anıyı, unutuşa terk etmemektir.”
O günlerde karar verdim Erkan Yücel belgeseli yapmaya. Belgeselin adını da Onat Kutlar’dan Esinlenerek “Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel: Şimdi Geçti Buradan” koydum. Efsane oyuncunun bölük pörçük ve farklı kişilerde yaşayan anılarını, tanıklıkları, dostlarına, yol arkadaşlarına topluca sunmayı, derli toplu, kalıcı bir belge bırakmayı ve genç kuşaklara da tanıtmayı hedefledim. İki yıla yakın süren bir çalışmayla hazırlanan belgeselde, önemli bir arşiv çalışmasının yanı sıra yüzü aşkın (113) kişiyle görüşüldü, anılar, tanıklıklar kaydedildi.
Belgesel tamamlandığında 20, ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul, Ankara ve İzmir’de gösterimini yaparak Erkan Yücel’i andık. Tanıyanlar anılarını tazeledi, genç kuşaklar ve tanımayanlar, bu dünyadan Erkan Yücel gibi önemli bir sanatçının da geçtiğini gördü.
ANKARA HALK TİYATROSU
Erkan Yücel’in 1959 yılında Halkevlerinde başlayan tiyatro yaşamı, Deneme Sahnesi ve Meydan Sahnesi’nin ardından 1964-1971 arasında AST’da sürdü. AST’da reji asistanlığı, grup yöneticiliği gibi görevler de üstlendi. 12 Mart döneminde birçok sanatçı gibi Erkan Yücel de tutuklandı ve uzun bir hapislik dönemi yaşadı. O sırada AST’da hem yönetim anlayışı hem de ideolojik açıdan sorunlar ve ayrışma yaşanıyordu. Erkan Yücel AST’dan ayrılarak 15 Temmuz 1975’te Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurdu. Adı daha sonra Ankara Halk Tiyatrosu olacak topluluğuyla Anadolu’nun birçok şehrini, kasabasını, köyünü kapsayan uzun turnelerde onlarca oyun sergiledi.
Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan (AST) ayrıldıktan sonra kurduğu Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (DAST) Vatandaş Hamdi, Halkın Gücü, Deprem ve Zulüm, Toprak, Güneyden Mektuplar oyunlarını sahneledi ve rol aldı. Daha sonra Ankara Halk Tiyatrosu’nu (AHT) kurarak sanat yaşamına burada sanat yönetmeni, yazar ve oyuncu olarak devam etti.
Erkan Yücel, tiyatro çalışmalarının yanı sıra sinemada Endişe, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkâri’de Bir Mevsim filmlerinde, televizyonda da Yorgun Savaşçı, Çekiç ve Titreşim, filmlerinde rol aldı.
Erkan Yücel tiyatro ve sinemadaki çalışmaları ile pek çok ödül aldı: Nafile Dünya, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Linç, Sarı Pınar 1914 ve 72. Koğuş’taki oyunları ile övgüye değer erkek oyuncu seçilen Erkan Yücel, Tiyatro 72 Dergisi tarafından da yılın en iyi erkek oyuncusu ödülüne layık görüldü.
1974’te Endişe filmindeki oyunuyla 1975 Antalya Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Altın Portakal Ödülü’nü kazandı. Aynı filmle 1977’de İtalya’da San Remo Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu seçildi. Müfettişler Müfettişi, Düş ve Gerçek adlı oyunlardaki başarısı ile 1981’de Sanat Sevenler Derneği tarafından yılın sanatçısı seçildi.


KENDİ AĞZINDAN ERKAN YÜCEL
“1944 Ankara doğumluyum. 18 yaşıma kadar Ankara’nın Hacıdoğan mahallesinde oturdum. Hayat şartlarımız vasatın altındaydı. Atatürk Lisesi’nde okudum. Lise döneminde gelişen tiyatro hevesi nedeniyle tahsilimi yarıda bırakarak tiyatrocu oldum. Nerden geliyor bilmiyorum, daha küçük yaştayken sinema ve tiyatronun hastasıydım. On yaşlarımda falan mahallede çocuklara kukla ve tiyatro gösterileri yapardım. O zamanlar hiçbir düğünü kaçırmazdım. Geline atılan birer kuruşları toplayıp sinema parasını denkleştirirdim. Elli tane bir kuruşu gişecinin önüne koyduğumda, hep gülerdi bana gişeci. Gençlik Parkı, açık hava tiyatrosundaki oyunları hiç kaçırmazdım. 
Muammer Karaca, Naşit, Muzaffer Hepgüler, Toto Karaca’nın oyunlarını hiç kaçırmaz, her birini defalarca izlerdim. Bir kez gazetecilere tiyatronun serbest olduğunu duymuştum, gündüz satamadığım iade gazeteleri koltuğumun altına sıkıştırıp Küçük Tiyatro’ya gittim. Bilet sordukları zaman çok şaşırdım ve ‘gazeteciyim’ dedim. Güldüler ve durumu anladıktan sonra, balkonun arkasından oyunu seyrettirdiler. Okulda düzenlenen bir monolog yarışmasında Zeki Müren ve Sıkışan Kekeme taklitleri ile birincilik alınca iyice güvenmeye başladım kendime. Boş derslerde hep taklitler falan yapar, sınıfı eğlendirirdim. Sonra okulda tiyatro kolu kurduk. ‘Cimri’, ‘Vatan Yahut Silistre’, ‘Pusuda’ adlı oyunları sahneledik. Müdürümüz bana ‘seni konservatuara verelim’ dedi. İki kez konservatuar sınavına girdim, kazanamadım.
 27 Mayıs sonrası Refik Koraltan’ın evi Halkevi olarak kullanılıyordu. O evin salonunu da tiyatro sahnesi yaptık. Burada iki yıl boyunca çok kapsamlı bir kurs düzenlendi, birçok oyunlar oynadık. Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti’ne üye oldum, oynadım. Sonra Meydan Sahnesi’nde profesyonel oldum. Artık ekmeğimi tiyatrodan kazanıyordum. Asaf Çiğiltepe beni AST’a (Ankara Sanat Tiyatrosu) aldı ve önemli roller verdi. Oynadığım oyunlar ve bu yeni çevre dünya görüşümü belirlememe de yol açtı. Özellikle Anadolu turneleri nasıl bir sanat yapılması gerektiğini kavrattı bana. O zamandan bu yana toplumcu bir çizgi izliyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder