IŞIYARAK YOK OLAN AKTÖR ERKAN YÜCEL
Erkan Yücelin zamansız ve talihsiz ölümü tanıyan herkes gibi beni de derinden
etkilemişti. Bir kez daha iyilerin bu dünyayı erken terk ettiğini görmüş, “o
güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” dedirtmişti Erkan Yücel’in erken
kaybı.Ölümünün birinci yıldönümünde İstanbul İnci sinemasında sanatçı
arkadaşlarının, sevenlerinin, siyasi yol arkadaşlarının katılımıyla görkemli,
unutulmaz bir anma töreni yapılmıştı. Günler, aylar, yıllar geçtikçe Erkan
Yücel’in adının daha az anılır olması, unutuluşa terk edilmesi canımı
yakıyordu. Oysa kitaplar yazılmalı, belgeseller yapılmalı, adı yaşatılmalı,
genç kuşaklara tanıtılmalıydı.
Belli tarih dönümleri önemlidir; onuncu, yirminci, ellinci, yüzüncü yıl gibi.
Değerli Onat Kutlar’ın Erkan Yücel’in ölümü üzerine Milliyet Sanat’ta yazdığı
yazıyı (1 Ekim 1985) Erkan Yücel’in ölümünün üzerinden yirmi yıl geçtiği
günlerde okuyabilmiştim. Şöyle diyordu Onat Kutlar yazısında: “Zaten Erkan
Yücel’in vakitsiz ölümü, çoğumuza, ülkemizde sanatçıya verdiğimiz değeri
yeniden ve acıyla hatırlattı. Erkan Yücel de, birçok çağdaşı gibi, sanatı
sadece sınırlamalar, baskılar, ilgisizlikler, mahpusluklar, yokluklarla
karşılamayı seven bir dönemde yaşadı. Bütün bu acılardan payını bol bol aldı.
Tüm yaşam tutkusuna, mizah duygusuna karşın, bu acıların hepsini çekti. Gene
birçok çağdaşı gibi umutla direndi olumsuzluklara. Işıyarak, çevresini
ışıtarak. Bu anlamda, onun yaşam çizgisi, tutarlı bir grafik oluşturur. Işırken
sürekli kendinden verdi ve bir gün yok oldu. Şimdi bizlere düşen, en azından bu
ışıklı anıyı, unutuşa terk etmemektir.”
O günlerde
karar verdim Erkan Yücel belgeseli yapmaya. Belgeselin adını da Onat Kutlar’dan
Esinlenerek “Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel: Şimdi Geçti Buradan” koydum.
Efsane oyuncunun bölük pörçük ve farklı kişilerde yaşayan anılarını,
tanıklıkları, dostlarına, yol arkadaşlarına topluca sunmayı, derli toplu,
kalıcı bir belge bırakmayı ve genç kuşaklara da tanıtmayı hedefledim. İki yıla
yakın süren bir çalışmayla hazırlanan belgeselde, önemli bir arşiv çalışmasının
yanı sıra yüzü aşkın (113) kişiyle görüşüldü, anılar, tanıklıklar kaydedildi.
Belgesel tamamlandığında 20, ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul, Ankara ve İzmir’de gösterimini yaparak Erkan Yücel’i andık. Tanıyanlar anılarını tazeledi, genç kuşaklar ve tanımayanlar, bu dünyadan Erkan Yücel gibi önemli bir sanatçının da geçtiğini gördü.
Belgesel tamamlandığında 20, ölüm yıldönümü nedeniyle İstanbul, Ankara ve İzmir’de gösterimini yaparak Erkan Yücel’i andık. Tanıyanlar anılarını tazeledi, genç kuşaklar ve tanımayanlar, bu dünyadan Erkan Yücel gibi önemli bir sanatçının da geçtiğini gördü.
ANKARA HALK
TİYATROSU
Erkan
Yücel’in 1959 yılında Halkevlerinde başlayan tiyatro yaşamı, Deneme Sahnesi ve
Meydan Sahnesi’nin ardından 1964-1971 arasında AST’da sürdü. AST’da reji
asistanlığı, grup yöneticiliği gibi görevler de üstlendi. 12 Mart döneminde
birçok sanatçı gibi Erkan Yücel de tutuklandı ve uzun bir hapislik dönemi
yaşadı. O sırada AST’da hem yönetim anlayışı hem de ideolojik açıdan sorunlar
ve ayrışma yaşanıyordu. Erkan Yücel AST’dan ayrılarak 15 Temmuz 1975’te
Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurdu. Adı daha sonra Ankara Halk Tiyatrosu
olacak topluluğuyla Anadolu’nun birçok şehrini, kasabasını, köyünü kapsayan
uzun turnelerde onlarca oyun sergiledi.
Ankara Sanat
Tiyatrosu’ndan (AST) ayrıldıktan sonra kurduğu Devrimci Ankara Sanat
Tiyatrosu’nda (DAST) Vatandaş Hamdi, Halkın Gücü, Deprem ve Zulüm, Toprak,
Güneyden Mektuplar oyunlarını sahneledi ve rol aldı. Daha sonra Ankara Halk
Tiyatrosu’nu (AHT) kurarak sanat yaşamına burada sanat yönetmeni, yazar ve
oyuncu olarak devam etti.
Erkan Yücel, tiyatro çalışmalarının yanı sıra sinemada Endişe, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkâri’de Bir Mevsim filmlerinde, televizyonda da Yorgun Savaşçı, Çekiç ve Titreşim, filmlerinde rol aldı.
Erkan Yücel, tiyatro çalışmalarının yanı sıra sinemada Endişe, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkâri’de Bir Mevsim filmlerinde, televizyonda da Yorgun Savaşçı, Çekiç ve Titreşim, filmlerinde rol aldı.
Erkan Yücel
tiyatro ve sinemadaki çalışmaları ile pek çok ödül aldı: Nafile Dünya, Hitler
Rejiminin Korku ve Sefaleti, Linç, Sarı Pınar 1914 ve 72. Koğuş’taki oyunları
ile övgüye değer erkek oyuncu seçilen Erkan Yücel, Tiyatro 72 Dergisi
tarafından da yılın en iyi erkek oyuncusu ödülüne layık görüldü.
1974’te
Endişe filmindeki oyunuyla 1975 Antalya Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu
Altın Portakal Ödülü’nü kazandı. Aynı filmle 1977’de İtalya’da San Remo Film
Festivali’nde en iyi erkek oyuncu seçildi. Müfettişler Müfettişi, Düş ve Gerçek
adlı oyunlardaki başarısı ile 1981’de Sanat Sevenler Derneği tarafından yılın
sanatçısı seçildi.
KENDİ
AĞZINDAN ERKAN YÜCEL
“1944 Ankara
doğumluyum. 18 yaşıma kadar Ankara’nın Hacıdoğan mahallesinde oturdum. Hayat
şartlarımız vasatın altındaydı. Atatürk Lisesi’nde okudum. Lise döneminde
gelişen tiyatro hevesi nedeniyle tahsilimi yarıda bırakarak tiyatrocu oldum. Nerden
geliyor bilmiyorum, daha küçük yaştayken sinema ve tiyatronun hastasıydım. On
yaşlarımda falan mahallede çocuklara kukla ve tiyatro gösterileri yapardım. O
zamanlar hiçbir düğünü kaçırmazdım. Geline atılan birer kuruşları toplayıp
sinema parasını denkleştirirdim. Elli tane bir kuruşu gişecinin önüne
koyduğumda, hep gülerdi bana gişeci. Gençlik Parkı, açık hava tiyatrosundaki
oyunları hiç kaçırmazdım.
Muammer Karaca, Naşit, Muzaffer Hepgüler, Toto
Karaca’nın oyunlarını hiç kaçırmaz, her birini defalarca izlerdim. Bir kez
gazetecilere tiyatronun serbest olduğunu duymuştum, gündüz satamadığım iade
gazeteleri koltuğumun altına sıkıştırıp Küçük Tiyatro’ya gittim. Bilet
sordukları zaman çok şaşırdım ve ‘gazeteciyim’ dedim. Güldüler ve durumu
anladıktan sonra, balkonun arkasından oyunu seyrettirdiler. Okulda düzenlenen
bir monolog yarışmasında Zeki Müren ve Sıkışan Kekeme taklitleri ile birincilik
alınca iyice güvenmeye başladım kendime. Boş derslerde hep taklitler falan
yapar, sınıfı eğlendirirdim. Sonra okulda tiyatro kolu kurduk. ‘Cimri’, ‘Vatan
Yahut Silistre’, ‘Pusuda’ adlı oyunları sahneledik. Müdürümüz bana ‘seni
konservatuara verelim’ dedi. İki kez konservatuar sınavına girdim, kazanamadım.
27 Mayıs sonrası Refik Koraltan’ın evi Halkevi olarak kullanılıyordu. O evin
salonunu da tiyatro sahnesi yaptık. Burada iki yıl boyunca çok kapsamlı bir
kurs düzenlendi, birçok oyunlar oynadık. Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti’ne
üye oldum, oynadım. Sonra Meydan Sahnesi’nde profesyonel oldum. Artık ekmeğimi
tiyatrodan kazanıyordum. Asaf Çiğiltepe beni AST’a (Ankara Sanat Tiyatrosu)
aldı ve önemli roller verdi. Oynadığım oyunlar ve bu yeni çevre dünya görüşümü
belirlememe de yol açtı. Özellikle Anadolu turneleri nasıl bir sanat yapılması
gerektiğini kavrattı bana. O zamandan bu yana toplumcu bir çizgi izliyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder