21 Mart 2020 Cumartesi

UĞUR YÜCEL


UĞUR YÜCEL: ZAMAN DIŞI OLMA HALİ - 16 Şubat 2014
Kendisine sorulduğunda “ben hiçbir şeyin doruğunda değilim” diyor ama o yaptığı her işin doruğunda. Duyduğu acıları sanata dönüştüren, sanat diliyle anlatan insan. Düz biyografilerde adının yanında oyuncusu, senarist ve yönetmen yazılı. 

Güncellediklerinde ya da gerçekten araştırdıklarında müzik ve yazı/edebiyat insanı olduğu da eklenecektir. Ne eklenirse eklensin, hangi tanım, sözcük, sıfat; yetersiz kalacaktır. Yazıyı düşünmeye başladığımda tanımlayacak bir başlık bulamadım örneğin. Uğur Yücel’den söz ediyorum. Hep sahici, hep ortada, hep kendisi. Hep rüyada gibi ama hep hayatın da sanatında içinde.

Rüyada gibi, çünkü yaratıcılık ona göre; “insanın kendisiyle şakalaşması gibi. Kurcaladıkça kapılar açılıyor. İnsan, kendi de şaşıyor gördüklerine. Rüya görmek gibi.” Yolculuğu kendisinedir aslında ama hayatın içinde sessi kalmaz, hayata kenar süsü olmaz. Çünkü özgür, dünya insanları oluşsun istiyordur.

Bir söyleşisinde “Türkiye’de son dönemde yaşananlar için ne düşünüyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtlar: “Son dönem yaşananlardan çok, son yüzyılda neler yaşanmış diye düşünmenin zamanı. Esas içi açılmayan, toplu cinayetler, kitlelerin imhası, toplu kıyımlar, ağır devlet faşizmi! Oraların içi açılmadıkça, bugünü anlamak zor. Tarihine bakacaksın, yüzleşecek, utanacaksın ve olan biten her şeyi bütün gerçekliğiyle çocuklarına doğru anlatacaksın. Minik faşistler yaratırsan sürekli, bu ülke bataklıktan çıkamaz! Minik, özgür, dünya insanları yaratalım.”

Çocuksu bir saflığın içindedir, içgüdülerine, sezgilerine güvense de aldanmaya, aldatılmaya karşı koyamaz. Tanıyanlar bilir, mütevazıdır. Haddini, yerini bilmeyenler, sıradanlıktan uzak ‘mühim şahsiyetler, ‘kifayetsiz muhterisler’ dünyasında içten ve sahicidir; alçak gönüllüdür.

Tanığıyım; ‘Alt Cihangir’de oturduğum yıllardı, 2000’li yılların başı. Her gün oturduğum sokaktan geçiyordu. Sokağın başındaki apart otelde kalıyordu. Sanırım yeni projelerini çalışıyordu oradaki odasında. Yayınladığımız sinema dergisi için her sayı bir Yeşilçam’dan bir yeni dönem sinemadan bir portreyi kapak/dosya yapmak istediğimi yeni dönem için düşündüğüm ilk isimlerden biri olduğunu ve görüşmek istediğimi söylediğimde, “yok canım, bana gelene kadar daha çok isim var, ben neyim ki, kimim ki daha” demişti.

Şair arkadaşım Engin Turgut, “Uğur Yücel Ve ‘Kuzguncuk Oteli’ başlıklı yazısında “Uğur Yücel nasıl biridir biliyor musunuz? Her yerinden yazı, hikâye, şiir, senaryo çıkan, şarkı çıkan, çıkınında sahici bir hayatı asla saklamayan ve hayatın diliyle konuşan, iyi bir sinemacıdan, iyi bir oyuncudan öte adeta bir toplumbilimcidir o! Her şeyi dipte arar ve aynasını sokaklara tutar.” demişti.

Yolculuğu kendinedir demiştik, ama en büyük isteği tekneyle büyük yolculuklara çıkmaktır. Kendisiyle olmanın tadını çıkarıyordur. Müzik, resim, öyküler, kitaplar; ne günler ne geceler yetiyordur ona.

'BECERİKSİZ HERİF!'
Biz onu olağanüstü bir oyuncu, oyunculuğunun doruğunda görsek, böyle anlatsak da o, çektiği filmlerde monitörden kendi oyunlarına bir yönetmen olarak bakıp, “Beceriksiz herif!” diye bağırdığını söylüyor. Ustası saydığı Şener Şen’le birlikte sinemanın son çeyrek yüz yılına damgasını vurmuştur.Yine bir söyleşisinde “Nasıl bir yönetmensiniz?” sorusunu şöyle yanıtlar: “Direktör ve yönetmen laflarını sevmiyorum. Bu alanda en güzel unvanı Fransızlar kullanıyor: ‘Gerçekleştiren.’ Ben bunu tercih ederim.”
Oyuncuların ve bütün setin, mutlu olduğu bir sinemanın peşinde olduğunu söyler kendini daha çok “Neşeli bir orkestra şefi gibi” görür. Oyunculuğu daha eski yıllara dayansa da ilk kez  ‘İkinci Bahar’da (Türkan Derya ve Orhan Oğuz’la birlikte) yönetmenlik yapar. Yönettiği ilk sinema filmi Yazı Tura ile Antalya Film Festivali En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen ödülleri dâhil 11 ödül alır.

Kısa sayılabilecek sanat hayatına, şimdiden yönetmen olarak 7 oyuncu olarak 25 film ve televizyon dizisi sığdırdı. Yapımcılığını üstlendiği, senaryosunu yazdığı, müzik yaptığı filmleri var, bunların içinde. Tek kişilik gösteriler yaptı, televizyon skeçlerinde oynadı, müzik insanı olarak sahneye çıktı.
Oynadığı her dizi ve film kült diziler, filmler olarak geçti tarihe. Televizyon dizilerinden Aziz Ahmet, Karanlıkta Koşanlar, Alacakaranlık, Hırsız Polis, Canım Ailem ve bugünlerde izlediğimiz Aramızda Kalsın, hem televizyon dizi tarihi hem de Uğur Yücel’in yaratıcı oyunculuk yolculuğunda birer zirve olan, ayrı/özel bir yere sahip projeler olarak yazıldı belleğimize.
Sinemanın oyuncu Uğur Yücel’i ise sinema tarihimizde tıpkı Şener Şen gibi aşılması zor, ayrı bir zirve olarak durur önümüzde. Teyzem’in Basri’si, Muhsin Bey’in Ali Nazik’i, Selamsız Bandosu’nun Musa’sı, Arabesk’in Gazino Patronu Ekrem’i, Eşkıya’nın Cumali’si, Balalayka’nın Necati’si, Hayatımın Kadınısın’ın Tophaneli Tayfur’u, Ejder Kapanı’nın Abbas’ı, Benim Dünyam’ın Mahir Hoca’sı bütün bunların toplamında sinemanın Uğur Yücel’dir O.
Bütün bunlara bir de kitap eklemiştir. 1980’lerden bu yana kaleme aldığı öyküleri Yağmur Kesiği adı altında bir araya getiren Uğur Yücel, yazdıklarıyla edebiyata da dâhil olduğunu gösteriyordu. Tek kişilik gösterilerini, eski televizyon programlarını anımsayanlar Kuzguncuk öykülerini dinlemiştir, onun ağzından.
Can Yayınlarından çıkan kitapla ilgili haberlerde, tanıtım bilgilerinde şunlar yazılıdır: “Kuzguncuk’ta doğup büyüyen Uğur Yücel’in öyküleri, tamamen bu ruhu yansıtan nitelikte; İstanbul’daki bir balıkçı kasabasında geçen öyküler, her biri farklı dinden ve kültürden sayısız karakteri bağrına basıyor. Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Türkler ve her meslekten, her cinsten insan… Hepsi aynı şekilde acı çekiyor, âşık oluyor, yaşamak arzusuyla yoğrulup bükülüyor ve ölümle imtihanları her seferinde yürek burkuyor. Yağmur Kesiği, İstanbul’un eski sakinleriyle birlikte nasıl yaşlandığını anlatırken, Uğur Yücel’in şiirsel ve eşsiz cümleleriyle tam bir cümbüşe dönüşüyor.”
Biz de şöyle bitirebiliriz bu yazıyı: Uğur Yücel’in varlığıyla sinema da hayat da daha güzel, daha şiirsel, daha anlamlı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder