21 Mart 2020 Cumartesi

FATMAGÜL’LERİN ÇIĞLIĞI VE KİRLENEN İNSANLIK


 18 Mayıs 2014
Cinsiyetinin belli olduğu, doğduğu anda başlıyor kadının “yazgısı”. Yazgı sözün gelişi. İnsan marifetiyle belirlenen, kirletilen geleceği diyelim. Hayatı boyunca taşımak zorunda kalacağı, taşıyamayacağı kadar ağır yük doğduğu anda, içine doğduğu erkek dünyası tarafından yüklenir kadına. En ağırı da içini/içeriğini kendilerinin (erkek egemen sistemin) doldurduğu, sınırlarını kendilerinin belirlediği ve sonradan yine kendi elleriyle “kirletecekleri” namus yükü. Kirlenmek, kirletmek vb. de erkek dünyasının kavramları. Kadının payına düşen ‘kirletilmişlik’ duygusuyla ağır bedeller ödeyerek, paramparça edilmiş bir ruh dünyası ve kuşatılmışlıklarla sürdüreceği bir hayat. Oysa kirlenen yalnızca insanlık. Kız çocuğu, erkek çocuk ya da yetişkin kadın demeden uygulanan cinsel şiddet, taciz, tecavüz gibi yüz kızartıcı insanlık suçu kadını değil olsa olsa insanlığı kirletir.
Geçtiğimiz günlerde arka arkaya birçok kentte birden çok çocuk kayboldu ve ne yazık ki çoğunun cansız bedenlerine ulaşıldı. Kaçırılan ve öldürülen çocukların cinsel şiddete, tecavüze uğramış olmaları da yaşanan acının dayanılmazlığını arttıran, insanı insanlığından utandıran boyutu.
ÇIĞLIK ATTIM DUYAN VAR MI?
Çocuk kayıpları, çocuk cinayetleri yaşanırken hükümetin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, “Çocuklara çığlık atmasını öğretin” diyordu. Küçük Gizem’in ya da Mert’in işkence/şiddet görürken, tecavüze uğrarken, öldürülürken çığlık atmadığını mı sanıyordu? İnsanların telefonlarını dinlemekte tele-kulak olmakta mahir olan devlet insan çığlıklarını duyabilecek kulaklara sahip miydi? Pozantı’da duymuş muydu örneğin? Geçtiğimiz günlerde Evrensel’in açığa çıkardığı İkinci Pozantı vahşetinde yükselen çığlıkları duymuş muydu? Bu ülkenin her yanından çığlıklar yükseliyor on yıllardır. Evlerden, sokaklardan, iş yerlerinden, ceza evlerinden, işkencehanelerinden, karakollarından, okullarından, hastanelerinden; köylerinden, kentlerinden. Duyan var mı?Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı kanun tasarısı taslağında tecavüze uğrayan çocuğun tecavüzcüsüyle evlenmesi durumunda davanın düşmesi yer alabiliyor. Çocuk tecavüzcüsüyle evlenirse mesele kapansın diyen devlet zihniyeti duysa duysa tecavüzcünün çığlığını duyar. Bugüne dek verilen (verilmeyen) cezalar da bunun göstergesi. Ayrıca önlemin, caydırıcılığın idamla, ağırlaştırılan cezalarla sağlanamayacağı da açık.
TECAVÜZ MAĞDURLARI DA TANIKLAR DA KONUŞMALI
Resmi kayıtlara geçen ‘rakamların’ çokluğu durumun ciddiyetinin anlaşılması açısından oldukça önemliyken bir o kadar da (belki çok daha fazlası) kayıtlara geçmeyen, yaşadığı vahşeti gizlemek, susmak zorunda kalan kadın olduğu düşünüldüğünde suçun, taciz ve tecavüzün ne denli yaygın olduğunu görmek ürkütücü; utandırıcı.Cinsel taciz ve tecavüze uğrayan kadınların birçoğu toplum ve ailesi tarafından dışlanmamak için susmayı tercih ediyor ya da susması dayatılıyor. Oysa bu ağır insanlık suçunda suçluların teşhir edilip, yargılanmasını sağlamak önemli. Açılacak olan tecavüz davalarının önündeki hukuki engellerin kaldırılması, yasalarda tecavüzü meşrulaştıran, suçu hafifletici hükümlerin kaldırılması ve bunun için mücadele edilmesi gerekiyor.
FATMAGÜL’LERİ YALNIZ BIRAKMAMAK
Film adıyla söylersek Fatmagül’ün Suçu Ne? Çığlıklarına kulaklarımızı tıkadığımız Fatmagül’ler, yalnız bırakılmadığında film icabı da, gerçek hayatta da düşlerini öldürenlerle, geleceğini karartanlarla mücadele edebilir, toplum önünde de, yargıda da hesap sorabilir. Vedat Türkali’nin senaryosundan çekilen filmi 5-6 kez izlemiştim. Televizyona dizi film olarak çekildiğinde ve dizinin tanıtımı medyada tecavüz sahnesi üzerinden yürütüldüğünde (iyi bir dizi izleyicisi olduğum halde) oluşan önyargım nedeniyle izlememiştim. 
Hilal Saral’ın yönettiği, senaryosu Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu tarafından yazılan dizi Vedat Türkali’nin 1986 yapımı aynı adlı film için yazdığı senaryoya dayanıyor. Geçtiğimiz günlerde bir çalışma için dizinin ilk birkaç bölümüne bakmak istedim; bırakamadım. Aralıksız 80 bölüm (80 saati aşan bir süre) izledim arka arkaya. Sanki film icabı bir öykü izlemiyor, gerçek bir yaşanmışlığa tanıklık ediyordum. Ruh/duygu dünyam paramparça oldu.

Dizi filmde anlatılanı gerçekte yaşamış bir kadının/birçok kadının olduğunu düşündükçe dağıldım. Ben film icabı bir öyküyü izlerken böylesine dağılıp paramparça olabiliyorsam gerçek Fatmagül’lerin yaşadıklarını düşünmek bile taşınabilir bir yük değildi. Düşünmek bile diyorum, çünkü yaşanmış olan sözle anlatılamaz olmalı. Beren Saat’in, Beren’i değil de Fatmagül’ü görmemizi sağlayan başarılı oyunu sahicilik duygusu veren önemli etkendi.
Yoksul bir kasabalı olan Fatmagül evlilik için çocukluk aşkı, nişanlısı Mustafa’nın kendi elleriyle yaptığı evi bitirmesini beklemektedir. “Yarım akıllı” ağabeyi Rahmi ve onunla mecburen evlenen yengesi Mukaddes’ten başka kimsesi yoktur. Bir de hayalleri vardı yaşamak istediği. Bir sabaha karşı değişir Fatmagül’ün, Mustafa’nın hayatları.
Dört erkeğin tecavüzüne uğrayan ve tecavüzcülerinden biriyle evlenmek zorunda bırakılan Fatmagül’ün, onunla evlenmek zorunda kalan Kerim’in ve yaşadığı vahşetten sonra sevdiğinin yanında duramayan Mustafa’nın hikâyesidir anlatılan. Kerim tecavüzcülerin arkadaşı, olay anında yanlarında olmasına karşın Fatmagül’e el sürmemiş, suça ortak olmamıştır.  Kendini diğerlerine engel olmadığı için suçlar. Fatmagül Kerim’i tanıdıkça ve tecavüz etmediğini öğrenince birbirlerine âşık olurlar.
O sabahtan sonra Fatmagül’ün hayatı değişmiştir bir kez; hayalleri, umutları öldürülmüştür. Zamanla ailesinin ve Kerim’in desteğiyle ‘kirletilmişlik’ duygusundan kurtulsa da hayatını kâbusa çeviren ‘o an’ın ruhsal etkisinden de toplumsal dışlanmışlıktan da kurtulamaz.
Fatmagül teslim olmaz, yenilgiyi kabullenmez, direnir, mücadele eder. “Sen çok güçlüsün Fatmagül, seninle gurur duyuyorum” diyen Kerim’in, ailesinin, mücadelesinde yalnız bırakmayan kadınların, kadın örgütlerinin desteği önemlidir; kazanırlar. Filmin sonunda “biz başardık” diyordu Fatmagül. Yalnız bırakmazsak gerçek Fatmagül’ler de başaracaktır, kazanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder