20 Mart 2020 Cuma

YEŞİLÇAM HATIRASI


09 Şubat 2014
Sabaha karşı uyanmış, televizyonlarda gece yarısından sonra gösterilen Yeşilçam filmlerinden birini izliyordum. 2000’li yılların başıydı. Bir zamanlar çok ünlü olan ses sanatçısı esas kız ‘film icabı’ şöhretini yitirmiş, küçük pavyonlarda çalışmaya başlamış, cinnetini alkolde yaşayan, ‘düşkün’ bir sanatçıya dönüşmüştü. Aşkını hâlâ koruyan esas oğlan, O’nu o hayattan kurtarıp eski günlerine döndürmeye çalışıyordu. Birden esas oğlanın ağzından, bu isteğe direnen, artık tükendiğini düşünen esas kıza söylediği o büyülü cümle döküldü: Sen hâlâ o büyük yıldızsın. Bu cümle, Yeşilçam Hatırası’nı oluşturmaya başladığım günlerde, bir ışık olmuştu.
2003 yılında, Akşam gazetesinin haftalık sinema eki olarak yayınlanmaya başlayan Prömiyer dergisindeki yazılarımın üst başlığı olmuştu o cümle; ‘Siz Hâlâ O Büyük Yıldızsınız.’
Daha önceki yıllarda çeşitli dergilerde yayınladığım ve güncelliğini yitirmeyen bazı söyleşiler de kitabın “kamera arkası” söyleşilerini oluşturuyordu. Kısa sürede tükenen, epeydir baskısı olmayan Yeşilçam Hatırası geçtiğimiz günlerde Agora Kitaplığı’ndan yayınlandı.
Çocukluk yıllarım radyoydu, radyo tiyatrosuydu, ‘arkası yarın’dı ama en çok sinemaydı. Yazlık-kışlık salonların düş perdelerinde tanıdığım unutulmaz oyuncuların, o büyülü dünyaları yaratan sinemacıların izini sürdüm yıllarca. Sağlıklarında konuştum, kendi seslerinden yaşam öykülerini, sinema serüvenlerini aktardım. Artizler Kahvesi ve Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler adlı kitaplar bu görüşmelerden oluşmuştu.
Tanıma, sohbet edebilme olanağı bulamadığım oyuncular, sinemacılar da vardı. Örneğin Ayhan Işık, Belgin Doruk, Sadri Alışık, Orhon Murat Arıburnu, Gülistan Güzey, Neriman Köksal, Suphi Kaner, Adile Naşit, Turgut Özatay, Kadir Savun, Feridun Karakaya, Erol Taş, Atıf Kaptan, Necdet Mahfi Ayral, Danyal Topatan, Öztürk Serengil…
Yeşilçam Hatırası’nda bu sinemacılar üzerine yazdıklarım yer alıyor. Ayrıca Halit Refiğ, Bülent Oran, Giovanni Scognamillo, Nedim Otyam, Ülkü Erakalın, Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç, Hüseyin Kuzu gibi kamera arkasının ustalarıyla yaptığım söyleşiler de… Bizler düş bahçesi salonlarda Yeşilçam filmleriyle hatıralar biriktirirken, Yeşilçam da kendi iç dünyasında unutulmaz hatıralar oluşturuyordu. Efsane gibi ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan. Kayda geçeni de vardı, kulakta küpe olanı da.
BATAKLIKTA BİR GÜL: CAHİDE SONKU
Bir dönemin efsane kadınıydı Cahide Sonku. Tiyatronun ve sonrasında Yeşilçam’ın sarışın efsanesi. Artizler Kahvesi kitabının ‘Unutulmayacaklar’ başlıklı yazısında “Taksim’den İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başladığımda nedense hep Cahide Sonku, Yıldırım Önal ve beyaz kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ gelir aklıma; bir de oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür.” diye yazmıştım.
‘Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine ama bizler beter bataklıklardık. O Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kader ve cinnet arkadaşlarıyla yaşadığı dramı, o günün Yeşilçam starlarından kaçını ilgilendirmişti? Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?’
Yaşadığımız dünyada çığlıklarınız boşlukta yankılanır, kimseye duyuramazsınız. İyi gününüzde yanınızda olanları, zor anlarınızda yanınızda bulamazsınız. Cahide için de böyle olmuştu. Yaşadığı zengin hayattan, oyunculukta tırmandığı zirveden, yoksulluğa ve meyhane köşelerine düştüğünde çevresinde “eski dostlarından” kimse kalmamıştı. Oysa bir zamanlar zengin bir hayat sürüyor, lüks içinde yaşıyor, evinde ünlüler, başbakanlar ağırlanıyor, kurduğu Sonku Film’in yazıhanesinin önünde oyuncular kuyruğa giriyordu.
Selim İleri’ye göre Cahide Sonku “Son elli yılın en büyük ve en soylu çöküş efsanelerinden biri”ydi. “Onun çöküşündeki karşıtlıklara dayalı ahlak, elbette, ‘sinema yazarları derneklerinin onur plaketlerine’ de, tiyatroların şaşmaz oyun saatlerine de, provalara, ezberlere, alkışlara, göstermelik yardımlara da dudak bükmeliydi. Ve buğulu güzellik, ancak Çiçek Pazarı’nın kuytu meyhanelerinde kendine yepyeni bir ahlak yaratabilirdi. Sanırım, öyle de oldu.” (Düşünce ve Duyarlık, S. İleri Adam Yayınları 1982. C. Sonku : Ölüm ve Elmas)
TAÇSIZ KRAL
Kral Ayhan Işık’ın olgunluk çağını yaşadığı yıllar, benim ilk gençliğim… Benim ilk gençliğim, Çirkin Kral Yılmaz Güney
’in “usturanın keskin tarafında” yürüdüğü yıllar… Ayhan Işık, annemin komşu kadınlarla Belgin Doruk’lu Beraber Ölelim’i, Serpil Gül’lü Aşktan da Üstün’ü, Leyla Sayar’lı Yangın Var’ı, Türkan Şoray’lı Otobüs Yolcuları’nı, Acı Hayat’ı, Sezer Sezin’li Üç Tekerlekli Bisiklet’i ve Belgin Doruk’lu “Küçük Hanım” serilerini, illaki ‘esas oğlan’ı Ayhan Işık olan diğer filmler gibi kimi iki göz iki çeşme, kimi gülmekten yerlere yatarak izlediği yılların kahramanıydı.
KADİR BABA
İri cüssesi, sert bakışları, babacan tavrı ve haksızlığa isyan eden duruşuyla “en baba” kahramanlarımızdandı Kadir Savun. Bilge bir tavrın izini sürdü oynadığı rollerde. Hiçbir zaman esas oğlana, esas kıza, kahraman(lar)ımıza kenar süsü rollerde görmedik O’nu. Onlara yol gösterir, gerektiğinde kaşlarını çatarak sert tavrını koyar ve ‘raconu’ keserdi. Kahramanlarımıza da boyun büküp, ‘Kadir Baba’nın söylediklerini yapmak düşerdi.
Hangi filmini yeni izlemiştim, hangi yıldı anımsamıyorum, hafiften yağmur çiseliyordu, Ayhan Işık Sokak’tan Beyoğlu’na yürüyordum. Oradaki binalardan birinden Kadir Savun çıktı ve kapının önünde duran taksiye bindi. Belki de o sokakta bulunan sinemacı kahvelerinden birinden çıkmıştı. Bacaklarının güçlükle taşıdığı iri cüssesiyle karşımdaydı. Ne o zaman, ne de sonraki zamanlarda konuşma olanağı bulamadım. Yaşamöyküsünü, sinema serüvenini, acı tatlı anılarını kendi sesinden aktarmak isterdim.
Yeşilçam yıllarca küçümsendi, görmezden gelindi, yok sayıldı; dahası alay konusu, mizah malzemesi yapıldı. Onların nezdinde Yeşilçam, gözyaşı döktüren melodramlardan ibaretti sadece; ya da ‘Size baba diyebilir miyim amca’lardan, ‘N’ayır, n’olamaz’lardan ibaret. Klişeler ve ucuz eğlence filmleri sanki sadece Yeşilçam’a özgüydü!
Yeşilçam’a dost elini uzatanlarsa, Nazım Hikmet, Attila İlhan, Vedat Türkali, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Selim İleri gibi sayıları bir elin parmakları kadar olan aydınlarımızdı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder