21 Mart 2020 Cumartesi

YÜREKLERİN KULAKLARI SAĞIR


 - 01 Haziran 2014
Hava kurşun gibi ağır!/Bağır/bağır/bağır/bağırıyorum./Koşun/kurşun erit-/-meğe/çağırıyorum” demişti Nazım usta 1930 tarihli Kerem Gibi şiirinde. Bugünleri söyler gibi; “Deeeert/çok,/hemdert yok/Yürek/lerin/kulak/ları/sağır/ Hava kurşun gibi ağır”

SERİ KATİL
Sungur Savran, geçtiğimiz günlerde Soma katliamı üzerine katıldığı bir televizyon programında “bu hükümet seri katil” demişti. Son yıllardaki en doğru tanımlamalardan biriydi. Beki öncesinde de söyleyen olmuştur, bilmiyorum. Ender İmrek’in Evrensel’de “Her gün kan akıyor. Her gün yeni canlar kaybediyoruz. Maden işçilerinin tüm ülkeyi saran matemi soğumadan, yeni bir polis cinayetiyle sarsıldık.” diye başladığı yazısının başlığı da “İktidar seri katile döndü” idi.
Öldürücü/öldüren kadar, ölüme sebep olanın da katil sayıldığı, sayılması gerektiği durumlar çok fazladır. “Emri ben verdim” gibi açık beyandan sonra katile katil denir bizde ve her yerde. Belli koşullarda/tarzda çok sayıda cinayet işleyene de seri katil denir.
Seri katiller arasında ağır basan tanı psikopatidir. Psikopatlar, ‘empati ve suçluluk duygusundan uzak, ben merkezci’ olarak bilinirler. Psikopatlar çoğunlukla kendi yarattıkları, benimsedikleri kurallara uymayı seçerler ve hatta toplumda saygı gören ve etkili kişiler olabilirler; tüm cinayetlerine rağmen günlük yaşamlarını sürdürürler. Cinayetlerini yakalanana, durdurulana, ölene ya da misyonlarını yerine getirene kadar sürdürürler.
Faili meçhul cinayetlere son verdiğini söyleyen, bu yalana yandaş toplum mühendisleri ve medyasıyla uzunca bir süre belli kesimleri de inandıran iktidar faili malum cinayetlerini katliama dönüştürmüştür.
Cinayetleri biliyoruz; sadece son birkaç yılda devlet teröründe öldürülen canların adlarını yazsak sayfayı doldurur. Gezi isyanında öldürülen kardeşlerimize 18 Mayıs’ta Şırnak’ın Cizre ilçesinde sınırdan geçmeye çalışırken iki çocuğu ve babasının gözleri önünde askerler tarafından açılan ateş sonucu Saada Darwich isimli kadının katledilmesi eklenmişti. Aynı gece Mardin Kızıltepe’de yine sınırı geçmeye çalışırken açılan ateş sonucu Ali Özdemir de yaralanmıştı.
Okmeydanı’nda öldürülen Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz’ın acısı dinmeden sınırdan bir ölüm haberi daha geldi. Bu satırları yazdığım sırada gelen sıcak haberin ilk bilgilerine göre Şuâ Hüseyin El Ubeyt isimli bir kadın askerler tarafından öldürdü. Yunus Emre söylemiş yıllar öncesinden: “Yoktur beylerin mürveti,/ bindikleri Arap atı,/ yedikleri insan eti,/ içtikleri kan oluptur.”
Cinayetleriyle seri katile dönen iktidarın katliamlarına Roboski ve Reyhanlı’dan sonra Soma da eklendi. Maden ocağında yüzlerce emekçi hükümetin halk düşmanı politikaları yüzünden hayatını kaybetti.

MADEN OCAĞININ DİBİNDE
Soma ilk değildi fakat dileğimiz son olmasıydı. 1941 yılından bu yana kömür ve diğer maden ocaklarında yaşanan, pek çoğu grizu patlaması, göçük ve yangından kaynaklı iş cinayetlerinde 3 binden fazla madencinin hayatını kaybettiği biliniyor. Resmi rakamlara göre 301 maden işçisini yitirdiğimiz Soma’dan önce en büyük kaybı, 1992 yılında 263 madencinin öldüğü Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde yaşanan grizu faciasında vermiştik. Türkiye İstatistik Kurumu’nca geçen Mart ayında yayınlanan ve iş kazalarının sektörel dağılımının yer aldığı rapora göre, Türkiye’de “iş kazalarının” en fazla yaşandığı sektör, maden ve taş ocakçılığı olarak belirlenmiş ve geçen yıl “iş kazalarının” yüzde 10,4’ünün madencilik ve taş ocağı sektöründe yaşandığı tespit edilmiş.
YÜRÜYÜNCE YERYÜZÜNE MERHABA PROLETARYA
301 arkadaşlarını toprağa veren Somalı maden işçilerinin haklı öfkesi dinmiyor;  madenci direniyor, mücadele ediyor. Soma maden işçileri katliamın ilk gününden itibaren patronlar ve hükümetle birlikte sendikacıları da suçluyor, sendikayı göz göre göre gelen katliama karşı hiçbir adım atmamakla eleştiriyorlardı.

İşçilerin tepkisi eyleme dönüştü. Yaptıkları eylemler sonucu Türkiye Maden İş Sendikası Ege Şube Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin istifa etmesini sağlayan Somalı madencilerin sonraki hedefi, Ege Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğü oldu.
Arkadaşlarının katilinin taşeron sistemi olduğunu belirten Soma maden işçileri yürüyüş boyunca “Soma uyuma madencine sahip çık” sloganları attılar; “bir günde taşeron yasası getiren hükümet 1 günde madenleri kamulaştırsın” dediler.Yatağan’da, Soma’da işçiler sokakta; yürüyor, direniyor. Tarih yazdığını söyleyenlere karşı hayata müdahale ediyor, tarihi yeniden yazıyor.
Yeryüzüne yürüyen maden işçileri de, Yatağan işçileri de “Elveda Proletarya” diyenlerin değil yeniden merhaba proletarya diyenlerin tarih yazacağını gösteriyor. Grup Yorum, 1990’da Yeni Çeltek’te meydana gelen, 68 işçinin öldüğü grizu patlaması sonrasında besteledikleri ‘Madenciye Ağıt’ adlı şarkıda “Bir gün gelir ocaklarda/ kazma kürek ellerinde/ yürüyünce yeryüzüne/ değişecek yazgıları” diyordu.
‘Madenciden’ adlı bestelerinde de “Bugün maden ocağına/ Kara elmas diyarına/ İnmedik selam olsun sana dost/ Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere/ Grev grev güneş doğmuş dost/ Artık kaybedecek bir şey yok/ Yeraltında ezilenler/ Yeryüzüne seslenirler/ Madenler bizim derler/ Gerekirse ölüm derler/ Günü geldi grev derler dost/ Artık kaybedecek bir şey yok.” demişlerdi.
Grup Yorum, ‘Madenciden’ ve ‘Madenciye Ağıt’tan sonra Somalı madencilere yaptıkları ‘Soma İçin’ adlı şarkıda şöyle sesleniyorlar:

“Gün doğarken açılır kapı uyanır maden ocağı
Simsiyah bir yol uzanır içimde yokluk sancısı
Bir mezar ki kazdığımız ne ucu var ne bucağı
Öldük boğaz tokluğuna Soma oldu dert ocağı

Sağım solum kara duman bir soluk bile alınmaz
Açlık yoksulluk var diye bu kadar ucuz ölünmez
Yedi kat yerin altında kaybolur gider ömrümüz
Kader değil gözyaşımız bizim de gelir günümüz

Gün ortasında doldu caddeler yitip giden canlar için
Çözülüyor o susan diller hesap istiyor ölüler
Ankara’dan gelen beyler lazım değil taziyeniz
Ellerimiz kömür bizim kirlenmesin elbiseniz”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder