21 Mart 2020 Cumartesi

DARAĞACINDA ÇOĞALMAK


DARAĞACINDA ÇOĞALMAK: AŞK OLSUN SİZE -  04 Mayıs 2014
Herkes ona kısaca ‘Bizim Deniz’ der; tıpkı Ernesto Che Guevara’ya kısaca Che dendiği gibi. Can Yücel hepimizin bildiği, bestelenip birçok sanatçı tarafından şarkılarda dillendirilen Mare Nostrum adlı şiirinde “En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,/ O, onun en güzel yüz metresini koştu” demişti.
Deniz Gezmiş mücadele ederken de, o yüz metreyi koşarken de, idama giderken de yalnız değildi. Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve onlarca yoldaşı, yol arkadaşı vardı. İdama da Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’la birlikte gitti. Onlar darağacına yürürken ölüme değil geleceğe, çoğalmaya yürüyorlardı.
İlkokul öncesine uzanan anılarımı, bugün unutulmuş, adı bile anımsanmayan oyunlar kaplıyordu. Saklambaç, köşe kapmaca, mendil kapmaca, yakar top, istop, aç kapıyı bezirgân başı… Yaşımız ilerledikçe uzuneşek, isim şehir, amiral battı, adam asmaca gibi oyunlar da eklenmişti oyun dağarcığımıza.
 FIRTINALI YILLAR VE DENİZ’LER
Bahçeli evimizin ilk kiracısı olarak eşi Almanya’da işçi olan, iki oğluyla yaşayan Hediye ablayı anımsıyorum. Eşi Hediye ablayı ve çocuklarını yanına aldırdıktan sonra, o zamanlar “fruko” diye anılan toplum polisi Halit ağabey taşınmıştı annesi eşi ve kardeşiyle. Üniversite olaylarını ilk kez ondan dinlemiştim. Yaptığı işi sevmiyordu ve sonra polisliği bırakıp Almanya’ya gitti.
Daha önce da yazmıştım, yineleyeyim: ‘Duvar yazılarıyla ilkokulda tanışmıştım. Okul yolundaki evlerin duvarlarında “Tek Yol Devrim” yazıları olurdu. Dev-Genç’lileri dev gibi gençler sanıyordum. O dev gibi gençlerin “fruko”ları peşlerinden nasıl koşturduklarını komşumuz Halit ağabeyden dinliyordum. 15-16 Haziran’ı anımsıyorum. İşçilerin ‘ayaklandığı’ yakınımızdaki Yakacık Yolu’nda ve Ankara Asfaltı’nda yürüyüş yaptıkları söyleniyordu. 12 Mart Darbesi’ni, devriye gezen askerleri de anımsıyorum. O günlerde bahçelere saklanan gençler devriye gezen askerleri kolluyor, onlar uzaklaştığında çıkıp duvarlara yazılar yazıp ortadan kayboluyorlardı.
O günlerden çok net hatırladığım bir olay daha vardı. Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in Maltepe’de bir evde kuşatıldıklarında yaşıma ve bacak kadar boyuma aldırmadan Maltepe’ye gidip kalabalığın arasında olan biteni izlememdi. Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir sığındıkları evde, evin kızı Sibel Erkan’ı alıkoyarak teslim olmamak için direniyordu. Ev kuşatılmıştı ve 1971’in Mayıs sonunda başlayan olay 1 Haziran’da Hüseyin Cevahir’in öldürülmesi, Mahir Çayan’ın da yaralı ele geçirilmesiyle son bulmuştu.’
Ülkede de toplumsal muhalefetin yükseldiği, üniversitelerde işgallerin, boykotların, fabrikalarda grevlerin yaygınlaştığı yıllardı. Deniz Gezmiş adını ilkokul yıllarımda duymuştum. Devrimci gençler içinde ilk duyduğum isimdi diye anımsıyorum. Sonra Mahir Çayan’ın ve diğerlerinin de adlarını duydum.
Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesine önderlik ediyordu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul’a gelen 6. Filo’yu protesto eylemlerinde yer alan Deniz, 30 Temmuz’da tutuklanır ve 20 Eylül’de serbest bırakılır. Benim adını duyduğum yıllarda O, öğrenci hareketinin efsaneleşen öncülerinden, liderlerinden biri haline geliyordu
Sonrasını biliyorsunuz; Deniz’ler ve THKO süreci, Mahir Çayan ve arkadaşlarının THKPC süreci, Nurhak, Şarkışla, Kızıldere, katliamlar, idamlar… 12 Mart askeri müdahalesi olmuş, Mahir Çayan ve arkadaşları, İbrahim Kaypakkaya öldürülmüş, Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılmış, ülke kanlı bir süreçten geçmiştir. Öldürülmeyen, asılmayan gençler, aydınlar cezaevlerine doldurulur.
68’DEN 6 MAYIS’A NEYDİ 68?
68’le, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya hareketleriyle ilgili belgeseller yapıldı, kitaplar yazıldı. 68 ve 12 Mart edebiyata, daha çok romana yansımıştı. Yeşilçam/sinema birçok toplumsal olaya olduğu gibi 68’e de ilgisiz kaldı. Sonraki yıllarda yapılan az sayıdaki belgeselden biri de Aydın Sayman’ın yönettiği 68’den 6 Mayıs’a adlı belgeseldi. ‘68 hareketi, Deniz Gezmiş, arkadaşları, THKO, 6 Mayıs’a giden süreç’ tanıklıklarla, belgelerle aktarılıyordu. Belgeselin danışmanları Aydın Çubukçu ve Mustafa Yalçıner’di.
Bozkurt Nuhoğlu “68’in işgalle başlayan ateşini Deniz yaktı.” demişti belgeselde. Yalçıner ve Şekibe Çelenk de şunları söylüyordu;Mustafa Yalçıner: “68 Vietnam’dı, Latin Amerika’ydı, Afrika’da hareketlenmeydi, Avrupa’ydı ve bunun içinde Türkiye’ydi. Yoğun bin anti-emperyalizmdi. Emperyalizmin, kapitalizmin baskısına bir başkaldırıydı.
Sosyalizm yakalanabilmiş miydi? Tam yakalanamamıştı. Çünkü sosyalizm adına revizyonizm, reformculuk bulanıklık yaratmıştı, insanların kafasını karıştırmıştı. Ama 68 buna da bir başkaldırıydı, yol arayışıydı.” Şekibe Çelenk: “Benim tanıdığım bu çocuklar 68 kuşağının en yiğit, en yürekli, en bilgili ve bilinçli çocuklarıydı. Biliyorsunuz bir kısmını darağaçlarında ‘hallettiler’, bir kısmını Nurhak dağlarında katlettiler, bir kısmını da Kızıldere’de.”
Deniz ve arkadaşlarının üzerinde belki de en çok Deniz’in babası Cemil Gezmiş’in emeği vardı; bir de son nefesine kadar adlarını yaşatan avukatları Halit Çelenk’in ve Şekibe Çelenk’in. Mahkeme sürecini de, idam sürecinde yaşananları da hep gözleri dolu dolu gözyaşları içinde bizlere, binlerce insana aktaran değerli insan Halit Çelenk’in kalbi anma acısını bir kez daha yaşamaya dayanamamış 5 Mayıs 2011’de ayrılmıştı aramızdan.
HOŞÇA KAL YARIN MI?
Yönetmen Reis Çelik 1998 yılında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yakalanıp yargılandıktan sonra idam edilmeleri sürecini anlattığı Hoşçakal Yarın’ı çekti. Filme yönelik eleştirilerimden biri filmin adına diğeri de Deniz Gezmiş’i Berhan Şimşek’in canlandırmasınaydı.
Deniz: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm. Yaşasın şçiler, köylüler.” Hüseyin: “”Ben şahsî hiç bir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm.”
Yusuf: “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!”
Not: Bu hafta yayınlayacağımı duyurduğum Fatmagül, İffet, Asiye başlıklı devam yazısı haftaya kaldı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder