13 Nisan 2014
Batı
cephesinde değişen bir şey yok. Sinema dendiğinde akla gelen ilk isim olan
Charlie Chaplin’le ilgili akla ziyan (aslında bildik) başlıklarla haberler
yapıldı. Farklı başlıkları olsa da tek kaynaktan üretilip çoğaltılan ve ‘tümünde aynen’
yayınlanan haber, “Charlie Chaplin ile ilgili yazılan bir biyografi şok etkisi
yarattı. İddiaya göre Charlie Chaplin seks düşkünü bir adamdı ve hayatı boyunca
2 bin kadınla birlikte oldu.” cümlelerini içeriyordu.
Kendi değerlerimiz üzerinden son 30-35 yıldır alışkın olduğumuz bu itibarsızlaştırma haberinin hiçbir haber değeri yoktu aslında. Yeni bir bilgi yoktu. İnternette ki ya da yazılı kaynaklardaki Charlie Chaplin biyografilerine, özgeçmişine bakan herkesin göreceği bilgilerin ‘sansasyonel’ biçimde yeniden sunumundan ibaretti haber. Yayınlayacak reyting arttırıcı ‘Şarlo seks kasetleri-tapeleri’ bulamayıp yazılan bir Charlie Chaplin biyografisine “mal bulmuş mağribi gibi” sarılanların ‘yok edemiyorsan itibarsızlaştır’ zihniyetinin yanı sıra ayıp örtme gibi bir amacı olduğunu da söyleyebiliriz. Örtmek istedikleri ayıp kendi ayıplarıdır. Yapamadıkları haberleri perdeleme çabasıdır.
Charlie
Chaplin’in kadın ve seks düşkünü olduğu, kadınlara saldırgan, kaba davrandığı,
çok genç kadınlarla evlendiği haberinin itibarsızlaştırma amaçlı başlıklarla
yer aldığı günlerde iş cinayetlerinde ölen emekçiler kaç gazeteye haber
olabiliyordu? Evrensel’de manşet olan çevre, sağlık, kadın, taşeronlaşma ve
emek mücadelesi haberlerine kaç gazetede rastlayabiliyorsunuz? Her gün onlarca
kadın vahşice öldürülüyor, okulda olması gereken ‘çocuk kadınlar’ zorla
evlendiriliyor, parayla satılıyordu. Küçücük çocuklar kaçırılıyor, cinsel saldırıya
uğruyor, öldürülüyordu. Cinnet hali ve cürüme her yanı sarmıştı.
ŞARLO VE
MİZAHIN GÜCÜ
Şarlo
sessizliğin içindeki sestir. Charlie Chaplin’in Şarlo olarak dehası herkesin
kendini bulabileceği bir insan imgesi yaratmasıydı. Giysileri de karakteri
tamamlar. “Bu giysi sokaktaki adam anlayışının anlatımında bana yardımcı
oluyor. Bununla her hangi bir insanı ya da doğrudan doğruya kendimi
anlatıyorum. O çok ufak melon şapka soylu görünme çabasıdır. Çok düğmeli dar
ceket, baston ve tüm jestler canlılık, gösteriş ve kibarlık izlenimi vermeye
çalışır. Dünyaya kahramanca karşı çıkmaktır, bir anlamda blöf yapmaktır ve
sokaktaki adam bunu bilir ve kaderi yüzünden kendi kendine biraz da acır,
acıyabilir.” diyordu Chaplin.
Şarlo
yoksuldur, emekçidir. Chaplin’in kahramanları kusursuz bireyler değildir,
hataları olan, toplumla, yasalarla çatışan insanlardır. Kaybeder, harcanır
fakat sonunda intikamını mizahın gücüyle alır. Şarlo’nun sinemadan
alabileceklerinin sinemanın ona olan gereksinmesinden daha az olduğu söylenir.
Sinema olmasaydı Chaplin yine söyleyeceği ne varsa söyleyebilirdi. Şarlo’nun
büyüleyici gücü, etkisi buradan geliyordu.
ABD vatandaşlığını reddetmesiyle bu ülkede kendisine yönelik karalama-yok etme
kampanyası başlatılır. Chaplin neden Amerikan vatandaşı olmak istemediğini şu
şekilde açıklar: “Ben kendimi bir dünya vatandaşı sayıyorum. Britanya’da,
Çin’de ya da Tombuktu’da doğmuş olabilirdim. Ama yine aynı insan olacaktım.”
Amerikalıların asıl bağışlayamadıkları onun uyumsuz-bağımsız tutumudur.
Susmasını bilse, eleştirel olmasa bu toplumun parçası olmayı reddetmesi
hoşgörüyle karşılanabilirdi. Chaplin’in peşini bırakmayan kovuşturma belli
başlı üç noktaya yöneliyordu: Özel hayatı, siyasal fikirleri, felsefi ve
toplumsal fikirleri. Karalama kampanyasında kendisinden bir hayli genç olan
kadınlarla yaptığı evlilikler de kullanılır.
Siyasal
düşünceleri de kızgınlığa yol açan Chaplin mali bakımdan boğulmaya
çalışılmıştır. Sovyetler Birliği’ndeki yeni rejime karşı gösterdiği merak ve
yakınlık defalarca komünist olarak suçlamasına yol açar. Bu konuda şu
açıklamayı yapmıştır; “ Ben bir sanatçıyım. Hayat beni ilgilendirir. Bolşevizm
de hayatın yeni bir evresi. O halde ona karşı ilgisiz kalamam.”
Chaplin,
Şarlo’nun yürekliliğinin bedelini öder. Şarlo’dan önce kurumlar, yasalar, ahlak
ilkeleri, inançlar bu denli şiddetle, canlı biçimde taşlanmamış, alaya
alınmamıştır. ABD’ye girmesi yasaklanan, ailesiyle birlikte ölene dek yaşayacağı İsviçre’ye
yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oscar Özel Ödülü’nü almak için yıllar
sonra ABD’ye gider. Charlie Chaplin için “Seks, kadın düşkünü, 88 yıla binlerce
kadın sığdırdı. 2 bin kadınla beraber oldu” diye itibarsızlaştırma haberi
yapanlar onca yıla kaç film, kaç başarı, ne kadar acı sığdırdığının, neler
yaşadığının izini sürseler itibar kazanmazlar mı?
YOK
EDEMİYORSAN İTİBARSIZLAŞTIR
Batı
cephesinde değişen bir şey yok demiştik ekleyelim, yeni bir şey de yok. Tek
kutuplu yenidünya düzeninin küresel egemen ideolojisi psikolojik savaş
uygulamalarını sürdürüyor hâlâ. Yıkamıyorlarsa, yok edemiyorlarsa kirletme,
itibarsızlaştırma yoluna gidiyorlar. Geçmişin iki kutuplu dünyasının tek kutuplu ‘yenidünya düzeni’ne dönüştürülmesi
küresel psikolojik savaş ve toplum mühendislikleri desteğiyle gerçekleştirilmişti.
Bu küresel
dönüşümler, ülkemizin de yakın geçmişindeki ‘en önemli ve en kanlı’ miladı olan
12 Eylül darbesinin hayat bulduğu günlere, yıllara denk geliyordu. Toplumu
topyekûn yeniden yapılandırma projesi olan darbeyle, yenidünya düzeninin tüm
dayatmaları da ‘yükselen değerler’ söylemiyle sunuluyordu. Hayatımıza yeni
kavramlar sokuluyor, geçmişin tüm değerleri, erdemleri küçümseniyor,
kirletiliyor, yok ediliyordu.
Bu yönelimin yenidünya düzeninin iktidar dili olduğu, yükselen değerler
cilasıyla sunulan yeni değerlerin de geçmişten gelen erdemleri yıkmaya, ortak
toplumsal hafızayı yok etmeye, bellekleri silmeye yönelik olduğu çok geçmeden
anlaşılmıştı.
Bu süreçte yeni bir iktidar dili de oluşturulmuştu. Kibirli ve bencil olan bu
dil her türlü değere, erdeme acımasızca ve temelsiz saldırabiliyor, merkezine
kendisini aldığı hayatın tüm kesimlerini ötekileştirip küçümsüyor, alay
malzemesi yapabiliyordu.
80’li, 90’lı yılları hatırlayalım, haber dergilerinin kapakları “tabuları
devirelim” başlıklarıyla çıkıyor, içleri Nazım Hikmet’e, Yılmaz Güney’e,
Türkiye devriminin öncülerine saldırı, hakaret içerikli haberlerle
dolduruluyordu. Tabuları değilse de toplumsal belleği, kültürü ve değerleri yok
etmek istiyorlardı, önemli ölçüde başardılar bunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder