1996 yılı
birçok bakımdan bir dönüm noktası oluşturur sinemamızda. 1990’lar ve 2000’li
yıllar ‘başka bir sinema’ya dönüşümün yaşandığı yıllardır. Sinemanın
gençleştiği, teknik imkânların yükseldiği, hem gişeyi yakalayan popüler ve
ticari sinemanın hem de ‘sanat filmleri’nin, özgün arayışların olduğu, önemli
dönüşümleri içeren bir süreçtir bu.
Öncelikle bu
tarihten itibaren, (öncesinde yaşanan on yıllık sürecin sonucu) Yeşilçam
geleneğinden ve farklı temalara yönelmesiyle ayrıksı dursa da Yeşilçam içinden
doğan sinema anlayışından bir kopuş yaşanır.
Auteur
sinemacıların kendi kimliklerini, kendi bakışlarını ve bireysel özelliklerini
filmlerine yansıttıkları, biçem ve temalar arasındaki tutarlılığın öne çıktığı
filmler büyük bir cesaretle, riskleri göze alarak gerçekleştirilmeye başlanır.
Filmin her şeyden önce bir sanat eseri olduğu ve bu yüzden de bir yaratıcısı
bulunduğu, bunun da yönetmen olduğu düşüncesinin benimsendiği, tartışıldığı bu
süreçte, “her eline kamera alan film çekmesin”, “yaşanan bir film
enflasyonudur” türünden olumsuz eleştiriler olsa da birçok genç yönetmen ilk
filmini gerçekleştirir. Bu yönetmenlerin çoğu arka arkaya yeni ürünler vermekte
gecikmez.
YENİ DÖNEM
Post-Yeşilçam/Yeni
Dönem Türk Sineması ya da farklı adlarla tanımlanabilecek yeni süreci 1996
yılından başlatabiliriz. 1980-1990 yılları arasında yaşanan bunalımlı dönemin
atlatılmaya çalışıldığı 1990’lı yılların ilk yarısında gerçekleştirilen iyi
filmler ya da Amerikan filmlerinin etkisindeki seyirciyi salonlarda yerli filme
de yönlendirebilme kaygısındaki filmler seyirciyle sınırlı da olsa ilişki
kurabilmeyi başarır. Salonları işgal eden Amerikan filmlerine rağmen ‘iş yapan’
filmler, sinemacıları umutlandırır.
Öncesinde de
gişe yapan filmler olmasına karşın, 1993 yılında Şerif Gören’in yönettiği
Amerikalı filmi önemli bir seyirci patlaması oluşturur, sinemacıların uzun
süredir hasretini çektiği seyirciyi salonlara çekmeyi başarır. Bu bir umut
oluştursa da, önemli sayıdaki seyircinin yerli filmler için salonları doldurup
kalıcılığını sağlamak, buna paralel olarak da film sayısında yaşanacak artış,
yeni arayışlar ve niteliksel dönüşümlerin başlangıcı için birkaç yıl daha
beklemek gerekecektir. 1995 yılında Mustafa Altıoklar’ın yönettiği "İstanbul
Kanatlarımın Altında" filmi de önemli bir gişe başarısı yakalar.
1996
yılındaysa hem popüler, ticari sinema hem de yönetmen sineması açısından önemli
gelişmelere yol açabilecek, bir dönüşümü sağlayacak başlangıçlar yaşanır. 1980
sonrasının rekor sayılan ilk büyük gişe patlaması, Yavuz Turgul’un 1996 yılında
yönettiği Eşkıya filmiyle gerçekleşir. Seyircisiz yıllarda Muhsin Bey ve Aşk
Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni gibi önemli filmler yapsa da Eşkıya’yla gişede
de büyük ve beklenmedik bir başarı elde eder Yavuz Turgul. Filmi 2,5 milyonun
üzerinde seyirci izler. Yeşilçam sonrasında milyon seyirciden söz etmek o
tarihe kadar hayaldir. Film yıllardır salonlarda yerli filmlere uzak duran
seyirciyi salonlara çekmeyi başarır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder