ŞAİR, ÖYKÜ YAZARI, TİYATRO VE SİNEMA OYUNCUSU: FİKRET HAKAN -
Fikret
Hakan’la 80’li yılların sonunda tanışmış, birçok kez sohbet etme, kitap ya da
dergi için söyleşiler yapma olanağı bulmuştum. Kimi zaman sinema anılarını,
kimi zaman şiir okumasını dinlemiş, yaşam öyküsünden kesitleri, şairliğini,
öykücülüğünü, tiyatro ve sinema serüvenini konuşmuştuk.
23 Nisan 1934
yılında Balıkesir’de doğmuş Fikret Hakan. Babası Gaffar Bumin Bey, orada
Muallim Mektebi’nde edebiyat hocasıymış. Anne tarafı İstanbullu, fakat
babasının memuriyetinden dolayı İstanbul’dan başka Anadolu’nun çeşitli
şehirlerinde, Bursa, Eskişehir, Balıkesir, Çanakkale ve Gelibolu’da geçer
çocukluğu. Fikret Hakan’ın sinema oyuncusu olmadan önceki adı da Bumin Gaffar
Çıtanak’tır. Yazdığı öykülerine Bumin Gaffar diye imza atar. Fakat bir türlü
sevemez bu adı. “Tatsız bir isim. Göktürk İmparatoru ama Bumin ismini pek bilmiyorlar,
telaffuzu da zor. Çıtanak soyadını da hiç sevmiyordum zaten. Ne olsun diye
düşünürken teyzem, ‘Bumin Hakan eski imparator, madem kullanmayacaksın adını,
Bumin Hakan’ın Hakan’lığını al, Fikret Hakan olsun’ dedi. Böylece Fikret Hakan
diye bir adam çıktı. 1961’de askerden geldikten sonra mahkeme kararıyla Fikret
Hakan adını aldım.”
SİNEMAYA
BAŞLAMA
1950 yılında
Güzelce Kasımpaşa Ortaokulu’nda okurken “Üç Güvercin” operetiyle ilk kez
sahneye çıkar Ses Tiyatrosu’nda. Tiyatro ve sinema yapmak çocukluğundan beri
tutkusudur. Taksim Atatürk Lisesi’nde okumaya başladığında Yeşilçam sokağına da
gidip gelmeye başlar. Yıl 1952’dir ve bir gün Renan Fosforoğlu görür Fikret
Hakan’ı. “Gel bakalım delikanlı, oyuncu mu olmak istiyorsun” der. Fikret
Hakan’ın cevabı “evet”tir. Renan Fosforoğlu onu Önay Film’e götürür. Ömer
Aykut’la tanıştırır. Reha Yurdakul da oranın müdürlüğünü yapıyordur. “Köprüaltı
Çocukları” adlı bir film çekeceklerdir ve bu film için oyuncu arıyorlardır.
Ömer Bey, Fikret Hakan’ı beğenir ve deneme filmi çekerler. Filmi
seyrettiklerinde de beğenirler oyunculuğunu. “Böylece ben sinemaya da başlamış
oldum 1952 yılında, ‘Köprüaltı Çocukları’ filmiyle. Ondan sonra sokağın adamı
olduk.”
‘Köprüaltı Çocukları’ da başroldür fakat ilk önemli çıkışını ‘Beyaz Mendil’ filmiyle yapar. “Geleceğin büyük oyuncusu olacağına inanıyoruz” diye övgülü yazılar çıkar basında. “1958’de askere gidinceye kadar yoğun bir çalışma dönemine girdim. Her sene 3-4 tane film yaptım.”
‘Köprüaltı Çocukları’ da başroldür fakat ilk önemli çıkışını ‘Beyaz Mendil’ filmiyle yapar. “Geleceğin büyük oyuncusu olacağına inanıyoruz” diye övgülü yazılar çıkar basında. “1958’de askere gidinceye kadar yoğun bir çalışma dönemine girdim. Her sene 3-4 tane film yaptım.”
YILDA 15-20
FİLM
Askerden
döndüğünde 60’lı yıllar başlamıştır ve bu yıllarda sinema da “patlama” yapar.
Fikret Hakan da artık yılda 3-4 film değil, 15-20 film yapar hâle gelmiştir.
Yazarlığı oyunculuğundan eskidir. “Şiirler devam ediyordu. Öykücülük 1958’e
kadar sürdü. Fakat sinema 60’tan sonra yoğunlaşınca öykücülüğü bırakmak zorunda
kaldım. Şiir çalışmalarını sürdürebiliyordum. Öykülerim ‘Seçilmiş Hikâyeler’
dergisinde ve ‘Dost’ dergisinde yayınlandı. ‘Tellak Ali’ ilk öykü kitabımdı,
1954 yılında yayınlandı. 1983’te de ilk şiir kitabım çıktı, ‘İnce Müzikli
Otobüsler’.”
Fikret
Hakan’ın öykü kitabı “Hamalın Uşakları” da 1997’de Telos Yayınları’nca basılır.
“Trabzon’da yaşayan değerli şair dostumuz Kenan Sarıalioğlu, Serander
Yayınevi’ni kurmuş ‘şair oyuncular’ diye bir dizi düşünmüştü. Ben de edebiyat
dergilerinde çıkan eski ve yeni şiirlerimi toparladım, bir paçal yaptım,
düzenledim, böylelikle ‘İmbikli Duvar’ da (2002) çıkmış oldu.”
Sinema
aralıksız sürüyordur. Arada tiyatro da yapar. İki kez kendi tiyatrosunu kurar.
İlki 1958’de kurduğu Sahne 8’dir. İtalyan yazar Ugabetti’nin ‘Kraliçeler ve
Asiler’ adlı oyununu sahneye koyar. Oyun büyük sükse yapar. 1983’te de Fikret
Hakan Tiyatrosu’nu kurar. Bir Saksağandı Julite, Zorba ve Meksikalı olmak üzere
üç piyes oynarlar.
70’li yıllar
birçok oyuncu gibi Fikret Hakan’ı da etkilemiştir. Geçirdiği ağır trafik kazası
ve ardından başlayan seks filmleri döneminde sinemadan uzak kalır. Tekrar
sinemaya döndüğünde sinemada da ülkede de çok şey değişmeye başlamıştır. Bir
süre arabesk filmlerde, “ikinci dereceden” filmlerde oynar. “Onlar benim
tekrardan çıkış yapmama neden oldu. Sonra malum video dönemi geldi. O dönemde
de gece gündüz demeden koşturduk, çalıştık. Hayatımız bir koşuşturmaca içinde
geçti.
ŞİİR VE
ÖYKÜLERİ YAYINLANIR
BİR dönem adı
Mavi hareketiyle anılır. “O yıllarda Mavi dergisi hareketinde Ahmet Oktay’lar,
Güner Sümer’ler, Asaf Çiğiltepe’ler, Orhan Duru’larla hep beraberdik. Mavi
grubunda Bumin Gaffar olarak yer aldım. Sinema insanın çok zamanını çalan bir
uğraş, yılda 25 film yapan bir insandan hayır gelir mi? Uyumaya vakti olmayan
bir adamın düşünmeye vakti olur mu?”
‘Baylancılar’
grubuyla da ilişkilidir; Baylan’da toplanan, buluşan edebiyatçılarla. “Tabii,
Ömer Faruk Toprak’tan tut da Atilla İlhan’a varıncaya kadar ‘Baylancı’ydık.
Bizler çömezlerdik; Erdal Öz, ben, Hilmi Yavuz. Baylan aslında genç
edebiyatçıların bir yuvası halindeydi. Bir tür sanat evi gibiydi. Güzel bir
okul oldu bizler için orası.”
İlk öyküleri
50’li yıllarda Bumin Gaffar imzasıyla yayınlanır Fikret Hakan’ın. “Salim Şengil’in
Ankara’da çıkardığı ‘Seçilmiş Hikâyeler’ dergisi vardı o günlerde. Öykü dergisi
olarak Türkiye’nin en iyi dergisiydi. Benim üçlü bir hikâyem vardı, o üç
öyküyle özel sayı yapmışları bana. Edebiyatçılığa iyi başlamıştım ama sinema
onun da katili oldu. Öykücülükten uzaklaştım ama şiiri bırakamadım hiç bir
zaman. 80’li yıllarda Mehmet Fuat’ın çıkardığı Yazko Edebiyat’ta bir hayli
şiirim yayınlandı. Adam Sanat’ta, Varlık’ta, Gösteri’de yayınlandı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder