18 Mart 2020 Çarşamba

12 EYLÜL VE SİNEMA


12 Eylül askeri yönetimi döneminde çekilen filmler, içerik olarak toplumsal eleştiriden uzak filmlerdir. Darbe koşullarında çekilen Yol ve Hakkâri’de Bir Mevsim filmleri devlet karşıtı ve sakıncalı bulunduğundan yasaklanırlar.
İÇ YOLCULUK VE BUNALIM FİLMLERİ
1980 öncesinin kargaşa ortamından bunalmış kültür-sanat alanı ve sinema, 12 Eylül darbesinin yarattığı korku ve baskı ortamında yeniden şekillenir. Kişisel filmler, kadın filmleri, bireyin sorunlarına yönelen, iç yolculuğunu, bunalımlarını ve arayışlarını yansıtan filmler bu ortamın ürünleridir.
Yalnızca kadın filmleri, kişisel ya da bireyin sorunlarına yönelen, bireyin iç yolculuğunu anlatan filmler ya da arabesk furyası olarak yansımaz sinemaya 12 Eylül. Darbenin yarattığı toplumsal-bireysel dönüşümlere, bu dönüşümlerin yarattığı insan ilişkilerine yönelik eleştiriler içeren filmler de yapılır, 1980’li yıllarda ve sonrasında. Apolitikleştirilmiş ortamda bencilleşen bireylerin dünyasının yarattığı toplumsal-bireysel yıkımlar da yansır sinemaya.
Örneğin 1980-1990 yılları arasında yapılan toplumsal/siyasal eleştiriler içeren filmlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: At, Banker Bilo, Zübük, Talihli Amele, Dolap Beygiri, Faize Hücum, Namuslu, Pehlivan, Züğürt Ağa, Bir Avuç Cennet, Çıplak Vatandaş, Yoksul, Değirmen, Bir Avuç Gökyüzü, Umut Sokağı, Selamsız Bandosu, Düttürü Dünya, Zengin Mutfağı, Karılar Koğuşu…
12 Eylül’ün yarattığı korku ve baskı ortamının kara bulutları fiili uygulamalar olarak yumuşamaya başladığı yıllarda, içinden 12 Eylül geçen temalar yansır filmlere.
Bir televizyon programında, 12 Eylül’ün trajik, dahası trajikomik bir süreç olduğunu, Sırrı Süreyya’nın senaryosunda (Beynelmilel) bu sürecin komik, kendi filminde (Eve Dönüş) trajik yanın ağır bastığını söyler Ömer Uğur.
1986 sonrası çekilen, içinden 12 Eylül geçen filmlerle ‘12 Eylül Filmleri’ başlığıyla tanımlanan, gruplanan filmler içinde sayılmasalar da 12 Eylül’e giden süreçle ilgili önemli politik filmlerdir.
Ülkenin yakın geçmişi ‘on yılda bir’ yapılan askeri müdahalelerin, darbelerin yaşandığı büyük alt üst oluşlar, acılar, sarsıntılar yaşatan süreçlerle anılıyordu.
27 Mayıs müdahalesi sonrası yapılan anayasanın yarattığı ortam edebiyatta ve 1960’ların ilk yarısında sinemada toplumcu gerçekçi ürünler verilmesine zemin hazırlasa da askeri müdahaleyi sorgulayan, hesaplaşan bir sanat anlayışına yönelim olmaz. 12 Mart darbesi edebiyat ürünlerinde karşılığını bulurken, sinemada ertelenmiş, uzak durulmuş bir sorun olarak kalır.
YOL, DUVAR, SEN TÜRKÜLERİNİ SÖYLE...
12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan süreç sonrasında ise yaşananlar uzun sessizlik sonrası sinemada karşılığını bulur. 1986 yılından itibaren, sonrasında 12 Eylül Filmleri olarak tanımlanan filmler, çekilmeye, arka arkaya gösterime girmeye başlar. 12 Eylül koşullarında yapılan ikisi de ‘Yılmaz Güney filmi’ olan Yol ve Duvar dışında sessizlik 1986 yılında Şerif Gören’in yönettiği, Sen Türkülerini Söyle (1986) filmiyle bozulur. Sıkıntılı/sancılı süreçte 12 Eylül darbesinin yarattığı ‘yeni durum’u ilk dillendiren, perdeye yansıtan Sen Türkülerini Söyle (1986) filmiyle Şerif Gören olur. Zeki Ökten’in Ses (1986) ve Zeki Alasya’nın Dikenli Yol (1986) filmlerinin eklenmesiyle 12 Eylül Filmleri tanımlaması yapılır. Sonraki yıllarda çekilen başka filmler de bu sınıflandırmanın içine yerleştirilir.
Bu ilk üç filmde anlatılan, daha sonra çekilen başka filmlerde de göreceğimiz ‘eve dönüş’ öyküleridir. 12 Eylül’le birlikte hapse girmiş devrimcilerin hapisten çıktıklarında karşılaştığı ‘yeni toplum’ ve dışarıda bıraktıkları arkadaşlarının, yakınlarının bu yeni toplum içerisindeki değişimleri, yabancılaşmaları, çatışmaları anlatılır.
Sen Türkülerini Söyle filmiyle başlayan, farklı tarih aralıklarıyla Bu Son Olsun (2012) filmine dek süren 12 Eylül filmleri, yaşanan toplumsal dönüşümlere paralel özellikler içeriyordu.
Bir sonraki yazımızda 12 Eylül Filmleri tanımlaması içinde ele alınabilecek (bizim saptamamızla) 39 film ve genel değerlendirmemiz yer alacak.

ERTELENMİŞ YÜZLEŞME
12 EYLÜL’le birlikte film sayısı oldukça azalır. 1979 yılında 195 olan film sayısı, 1980 yılında 62’ye düşer. İlk yılın şoku atlatıldıktan sonra çekilen film sayısı 1981 ve 82’de 72, 1983’te 78, 1984’te 124, 85’te 127 ve 1986’da 185 olur.
12 Eylül’ün ve Özal döneminin yarattığı ve ne yazık ki başarılı da olduğu en büyük tahribat, bütün bir toplumun apolitikleştirilmesi ve baştan ayağa yeniden örgütlenmesi, dönüştürülmesidir.
Kültür-sanat ürünlerinde kalitesizliğe verilen prim, sistemin kurumlarınca desteklenir, özendirilir. Toplum gerçek sorunlarından uzaklaştırılır. Darbe sonrası oluşturulan seçilmişlerin sisteminde, tüketim toplumunun ve iktidarın sunduğu nimetlerin cazibesine kapılan küçük aydınlar, aydınlar, muhalif bireyler saf değiştirebilmişlerdir. Çürüme toplumun her katmanında yaşanır.
Sanatın bütün alanları gibi sinema da bu koşullarda üretiliyor, yaşananlardan payına düşeni alıyordur. Darbe koşulları ve bütün bu köklü dönüşümler sinemaya da doğrudan yansır; etkiler, dönüştürür. 12 Eylül’le yüzleşmek, hesaplaşmak sinemanın gündeminde olan fakat hep sonraki yıllara ertelenen bir durum olarak yer alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder