12 Eylül
askeri yönetimi döneminde çekilen filmler, içerik olarak toplumsal eleştiriden
uzak filmlerdir. Darbe koşullarında çekilen Yol ve Hakkâri’de Bir Mevsim
filmleri devlet karşıtı ve sakıncalı bulunduğundan yasaklanırlar.
İÇ YOLCULUK
VE BUNALIM FİLMLERİ
1980
öncesinin kargaşa ortamından bunalmış kültür-sanat alanı ve sinema, 12 Eylül
darbesinin yarattığı korku ve baskı ortamında yeniden şekillenir. Kişisel
filmler, kadın filmleri, bireyin sorunlarına yönelen, iç yolculuğunu,
bunalımlarını ve arayışlarını yansıtan filmler bu ortamın ürünleridir.
Yalnızca
kadın filmleri, kişisel ya da bireyin sorunlarına yönelen, bireyin iç
yolculuğunu anlatan filmler ya da arabesk furyası olarak yansımaz sinemaya 12
Eylül. Darbenin yarattığı toplumsal-bireysel dönüşümlere, bu dönüşümlerin
yarattığı insan ilişkilerine yönelik eleştiriler içeren filmler de yapılır,
1980’li yıllarda ve sonrasında. Apolitikleştirilmiş ortamda bencilleşen
bireylerin dünyasının yarattığı toplumsal-bireysel yıkımlar da yansır sinemaya.
Örneğin
1980-1990 yılları arasında yapılan toplumsal/siyasal eleştiriler içeren
filmlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: At, Banker Bilo, Zübük, Talihli
Amele, Dolap Beygiri, Faize Hücum, Namuslu, Pehlivan, Züğürt Ağa, Bir Avuç
Cennet, Çıplak Vatandaş, Yoksul, Değirmen, Bir Avuç Gökyüzü, Umut Sokağı,
Selamsız Bandosu, Düttürü Dünya, Zengin Mutfağı, Karılar Koğuşu…
12 Eylül’ün
yarattığı korku ve baskı ortamının kara bulutları fiili uygulamalar olarak
yumuşamaya başladığı yıllarda, içinden 12 Eylül geçen temalar yansır filmlere.
Bir
televizyon programında, 12 Eylül’ün trajik, dahası trajikomik bir süreç
olduğunu, Sırrı Süreyya’nın senaryosunda (Beynelmilel) bu sürecin komik, kendi
filminde (Eve Dönüş) trajik yanın ağır bastığını söyler Ömer Uğur.
1986 sonrası
çekilen, içinden 12 Eylül geçen filmlerle ‘12 Eylül Filmleri’ başlığıyla
tanımlanan, gruplanan filmler içinde sayılmasalar da 12 Eylül’e giden süreçle
ilgili önemli politik filmlerdir.
Ülkenin yakın
geçmişi ‘on yılda bir’ yapılan askeri müdahalelerin, darbelerin yaşandığı büyük
alt üst oluşlar, acılar, sarsıntılar yaşatan süreçlerle anılıyordu.
27 Mayıs
müdahalesi sonrası yapılan anayasanın yarattığı ortam edebiyatta ve 1960’ların
ilk yarısında sinemada toplumcu gerçekçi ürünler verilmesine zemin hazırlasa da
askeri müdahaleyi sorgulayan, hesaplaşan bir sanat anlayışına yönelim olmaz. 12
Mart darbesi edebiyat ürünlerinde karşılığını bulurken, sinemada ertelenmiş,
uzak durulmuş bir sorun olarak kalır.
YOL, DUVAR,
SEN TÜRKÜLERİNİ SÖYLE...
12 Eylül 1980
darbesiyle başlayan süreç sonrasında ise yaşananlar uzun sessizlik sonrası
sinemada karşılığını bulur. 1986 yılından itibaren, sonrasında 12 Eylül Filmleri
olarak tanımlanan filmler, çekilmeye, arka arkaya gösterime girmeye başlar. 12
Eylül koşullarında yapılan ikisi de ‘Yılmaz Güney filmi’ olan Yol ve Duvar
dışında sessizlik 1986 yılında Şerif Gören’in yönettiği, Sen Türkülerini Söyle
(1986) filmiyle bozulur. Sıkıntılı/sancılı süreçte 12 Eylül darbesinin
yarattığı ‘yeni durum’u ilk dillendiren, perdeye yansıtan Sen Türkülerini Söyle
(1986) filmiyle Şerif Gören olur. Zeki Ökten’in Ses (1986) ve Zeki Alasya’nın
Dikenli Yol (1986) filmlerinin eklenmesiyle 12 Eylül Filmleri tanımlaması
yapılır. Sonraki yıllarda çekilen başka filmler de bu sınıflandırmanın içine
yerleştirilir.
Bu ilk üç
filmde anlatılan, daha sonra çekilen başka filmlerde de göreceğimiz ‘eve dönüş’
öyküleridir. 12 Eylül’le birlikte hapse girmiş devrimcilerin hapisten
çıktıklarında karşılaştığı ‘yeni toplum’ ve dışarıda bıraktıkları arkadaşlarının,
yakınlarının bu yeni toplum içerisindeki değişimleri, yabancılaşmaları,
çatışmaları anlatılır.
Sen
Türkülerini Söyle filmiyle başlayan, farklı tarih aralıklarıyla Bu Son Olsun
(2012) filmine dek süren 12 Eylül filmleri, yaşanan toplumsal dönüşümlere
paralel özellikler içeriyordu.
Bir sonraki
yazımızda 12 Eylül Filmleri tanımlaması içinde ele alınabilecek (bizim saptamamızla)
39 film ve genel değerlendirmemiz yer alacak.
ERTELENMİŞ
YÜZLEŞME
12 EYLÜL’le
birlikte film sayısı oldukça azalır. 1979 yılında 195 olan film sayısı, 1980
yılında 62’ye düşer. İlk yılın şoku atlatıldıktan sonra çekilen film sayısı
1981 ve 82’de 72, 1983’te 78, 1984’te 124, 85’te 127 ve 1986’da 185 olur.
12 Eylül’ün
ve Özal döneminin yarattığı ve ne yazık ki başarılı da olduğu en büyük
tahribat, bütün bir toplumun apolitikleştirilmesi ve baştan ayağa yeniden
örgütlenmesi, dönüştürülmesidir.
Kültür-sanat
ürünlerinde kalitesizliğe verilen prim, sistemin kurumlarınca desteklenir,
özendirilir. Toplum gerçek sorunlarından uzaklaştırılır. Darbe sonrası
oluşturulan seçilmişlerin sisteminde, tüketim toplumunun ve iktidarın sunduğu
nimetlerin cazibesine kapılan küçük aydınlar, aydınlar, muhalif bireyler saf
değiştirebilmişlerdir. Çürüme toplumun her katmanında yaşanır.
Sanatın bütün
alanları gibi sinema da bu koşullarda üretiliyor, yaşananlardan payına düşeni
alıyordur. Darbe koşulları ve bütün bu köklü dönüşümler sinemaya da doğrudan
yansır; etkiler, dönüştürür. 12 Eylül’le yüzleşmek, hesaplaşmak sinemanın
gündeminde olan fakat hep sonraki yıllara ertelenen bir durum olarak yer alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder