18 Mart 2020 Çarşamba

TOPLUMSAL VE GERÇEKÇİ


1961 Anayasası’nın getirdiği bu kısmi demokratik ortamda, önemli toplumsal dönüşümler yaşanır. Örneğin, 12 sendikacının İstanbul Valiliği’ne verdikleri bildirimle Türkiye İşçi Partisi kurulur. Hayatın akışı ve yaşanan dönüşümler sinemaya da yansır.
1960-1965 yılları arasında toplumsal gerçekçi filmler yapılır. 60’lı yılların başında toplumsal gerçekçi filmler çeken yönetmenler, ulusal bir sinema dili oluştururken estetik kaygılar da taşıyorlar ve bunu filmlerine yansıtmaya çabalıyorlardı.
Menderes iktidarıyla başlayan ‘çarpık kapitalistleşme’ sürecinde toplumun genetiğiyle ve algılarıyla da oynanmaya başlanmıştır. Her mahallede milyoner yaratma söylemleriyle sınıf atlama düşleri körüklenirken, başarıya giden yolda her yol mubah anlayışı yaygınlaştırılır.
Kendisi de büyük toprak sahibi olan Menderes, bir yandan dışa bağımlı kapitalistleşme adımları atarken bir yandan da toprak reformuna yanaşmadığı gibi tamamen ağalık sistemini destekleyen büyük toprak sahiplerinden yana bir politika izler. Köylünün payına da ağaya marabalık yapmak ve yoksulluk düşer.
KARANLIK DÜNYA
Metin Erksan, Âşık Veysel’in öyküsünü anlattığı ve ilk gerçekçi köy filmi denemesi olan Karanlık Dünya’yı 1952 yılında çeker. Sansürün gazabına uğrayan film, çok anlamsız gerekçelerle makaslanıp kuşa çevrilir. Metin Erksan’ın sansürle başının derde girdiği son film olmayacaktır Karanlık Dünya.
Filmin oyuncularından Aclan Sayılgan ve Kemal Bekir’in komünist parti kuruculuğundan tutuklanmasıyla tamamen yasaklanan film, daha sonra şartlı olarak gösterim izni alabilir.
Köy gerçekliğini yine Metin Erksan’ın Fakir Baykurt’un romanından uyarladığı, sansür nedeniyle başına gelmeyenin kalmadığı filmi Yılanların Öcü ve yine yasaklarla, sansürle boğuşan Susuz Yaz’da izleriz.
Yılanların Öcü, uzun süre sansürle boğuştuktan sonra, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Çankaya Köşkü’ndeki özel gösterimde sanatçıları kutlamasıyla sansürden çıkabilir fakat Ankara’da gösterime girdiği gün olaylar çıkar. Ulus sinemasındaki gösterime katılan Fakir Baykurt sahneye çıktığında, olaylar büyür, koltuklar kırılır, afişler yırtılır. Sokağa taşan olaylar sırasında topluluk “kahrolsun komünistler” sloganıyla yürüyüş yapar. Susuz Yaz filmi de Sansür Kurulu tarafından tümüyle reddedilir.
Toplumsal gerçekçi filmlerin ilk örneği, Metin Erksan’ın yaşanan toplumsal dönüşümü yalın gerçekçi bir dille anlattığı Gecelerin Ötesi’dir. Filmde ideallerini gerçekleştirebilmek için “çete”leşen altı gencin öyküsü anlatılır. Farklı düşleri olan bu insanlar, ‘kısa yoldan köşeyi dönme’ tohumlarının atıldığı, her mahallede bir milyoner yaratma söylemlerinin insanları etkilemeye başladığı günlerde, kendilerine mutluluk getireceğine inandıkları, ideallerini gerçekleştirmek için sahip olmaları gerektiğini düşündükleri parayı ‘çete’ kurup soygunlar yaparak elde etmeye çalışırlar.
Büyük kentlerde başlatılan sanayileşme adımları, yeni iş alanları oluştururken ‘taşı toprağı altın şehir’ yanılsaması yaratır. Bu büyüye kapılan ağa zulmünden, açlıktan, yoksulluktan yılmış kır yoksulları, sonradan kent yoksullarına ve oralarda ‘öteki’ne dönüşüp dışlanacakları büyük kentlere göç etmeye başlar.
GÖÇ FİLMLERİ
İlk göç filmi Gurbet Kuşları’nda usta yönetmen Halit Refiğ, yeni bir yaşama kavuşma hayalleriyle başlayan köyden kente göç sorununu kapsamlı bir biçimde sinemaya aktarır. Memleketinde işleri bozulan Maraşlı bir aile taşı toprağı altın şehir İstanbul’a göç eder. Hayalleri, altın şehrin olanaklarından yararlanmak, zenginliğine ortak olmaktır. Aile, İstanbul’a gelişin kapısı olan Haydarpaşa Garı’nda trenden indiğinde, baba Tahir Efendi, “Allah’ın izniyle şah olacağız İstanbul’a, şah!” der. Fakat bu hayalin gerçekleşebilmesi hiç de kolay değildir. Çünkü “iş bilenin, kılıç kuşananındır.” Maraşlı aile, altın kentin ekonomik düzenine, farklı yaşam biçimine, ahlak anlayışına ayak uyduramaz, tutunamaz. İnsan yutan kentin içinde çözülmeye başlar, parçalanır, şah olmaya geldikleri kente yenik düşer.
Kentin ‘yeni sakinleri’ tutunabilmek için hızlı ve acımasız bir yaşam mücadelesine girişir. Karınlarını doyurmak, bakmakla yükümlü oldukları evlerine ekmek parası götürebilmektir bütün amaçları; paylarına düşense hep zor işlerdir.
Nevzat Pesen’in yönettiği Hızlı Yaşayanlar filminde, gazetelerin okurlara kamyonlarla ulaştırılmaya çalışıldığı günlerde yaşanan rekabet anlatılır; İstanbul’da yayınlanan gazeteleri başka kentlere, taşraya taşıyan kamyonların şoförlerinin ölümle burun buruna geçen hızlı yaşamaları... İstanbul’un öyküsüdür anlatılanlar. Kent, o yıllarda henüz insan yutan ‘mega köy’e dönüşmemiştir fakat oluşan kent yoksulları, göçle her geçen yıl daha da çoğalır.
1950’li yıllarda ve 1960’ların başında yaşanan toplumsal dönüşümler bunların hayata, bireye etkileri filmlere böyle aktarılıyorken 70’lere geldiğimizde, kentle birlikte insanlar da çözülmeye, kirlenmeye başlar. Köklü ve hızlı dönüşümler yaşanır. Yaşanan yoğun göç, bozulan ve değişen üretim ilişkileri, ekonomik krizler bu kirlenmeyi ve çözülmeyi hızlandırır.

1960’LARIN TOPLUMSAL GERÇEKÇİLİĞİ
ÖNEMLİ toplumsal gerçekçi filmlerden Halit Refiğ’in yönettiği Şehirdeki Yabancı (1962) da sansüre takılır. “Moskova Film Festivali’ne davet edilen film için Sovyet basınında şu sözler yer alır: ‘Bazı teknik aksaklıklarına rağmen Şehirdeki Yabancı genç Türk film endüstrisinin araştıran, düşünen, halkının hayatına bağlı olarak hisseden birçok yetenekli insanlara sahip olduğunu göstermektedir.” (Aktaran, Halit Refiğ. Ulusal Sinema Kavgası. Hareket Yayınları)
Gecelerin Ötesi (Metin Erksan, 1960),  Yılanların Öcü (Metin Erksan, 1962), Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) Şehirdeki Yabancı (Halit Refiğ, 1962), Susuz Yaz (Metin Erksan, 1964), Kızgın Delikanlı (Ertem Göreç, 1964), Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Hızlı Yaşayanlar (Nevzat Pesen, 1964) ve Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) filmlerini 60’ların ilk yarısında yapılan toplumsal gerçekçi filmlerin önemli örnekleri olarak sıralayabiliriz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder