1961
Anayasası’nın getirdiği bu kısmi demokratik ortamda, önemli toplumsal
dönüşümler yaşanır. Örneğin, 12 sendikacının İstanbul Valiliği’ne verdikleri
bildirimle Türkiye İşçi Partisi kurulur. Hayatın akışı ve yaşanan dönüşümler
sinemaya da yansır.
1960-1965
yılları arasında toplumsal gerçekçi filmler yapılır. 60’lı yılların başında
toplumsal gerçekçi filmler çeken yönetmenler, ulusal bir sinema dili
oluştururken estetik kaygılar da taşıyorlar ve bunu filmlerine yansıtmaya
çabalıyorlardı.
Menderes
iktidarıyla başlayan ‘çarpık kapitalistleşme’ sürecinde toplumun genetiğiyle ve
algılarıyla da oynanmaya başlanmıştır. Her mahallede milyoner yaratma söylemleriyle
sınıf atlama düşleri körüklenirken, başarıya giden yolda her yol mubah anlayışı
yaygınlaştırılır.
Kendisi de
büyük toprak sahibi olan Menderes, bir yandan dışa bağımlı kapitalistleşme
adımları atarken bir yandan da toprak reformuna yanaşmadığı gibi tamamen ağalık
sistemini destekleyen büyük toprak sahiplerinden yana bir politika izler.
Köylünün payına da ağaya marabalık yapmak ve yoksulluk düşer.
KARANLIK
DÜNYA
Metin Erksan,
Âşık Veysel’in öyküsünü anlattığı ve ilk gerçekçi köy filmi denemesi olan
Karanlık Dünya’yı 1952 yılında çeker. Sansürün gazabına uğrayan film, çok
anlamsız gerekçelerle makaslanıp kuşa çevrilir. Metin Erksan’ın sansürle
başının derde girdiği son film olmayacaktır Karanlık Dünya.
Filmin
oyuncularından Aclan Sayılgan ve Kemal Bekir’in komünist parti kuruculuğundan
tutuklanmasıyla tamamen yasaklanan film, daha sonra şartlı olarak gösterim izni
alabilir.
Köy
gerçekliğini yine Metin Erksan’ın Fakir Baykurt’un romanından uyarladığı,
sansür nedeniyle başına gelmeyenin kalmadığı filmi Yılanların Öcü ve yine
yasaklarla, sansürle boğuşan Susuz Yaz’da izleriz.
Yılanların
Öcü, uzun süre sansürle boğuştuktan sonra, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in
Çankaya Köşkü’ndeki özel gösterimde sanatçıları kutlamasıyla sansürden
çıkabilir fakat Ankara’da gösterime girdiği gün olaylar çıkar. Ulus
sinemasındaki gösterime katılan Fakir Baykurt sahneye çıktığında, olaylar
büyür, koltuklar kırılır, afişler yırtılır. Sokağa taşan olaylar sırasında
topluluk “kahrolsun komünistler” sloganıyla yürüyüş yapar. Susuz Yaz filmi de
Sansür Kurulu tarafından tümüyle reddedilir.
Toplumsal gerçekçi
filmlerin ilk örneği, Metin Erksan’ın yaşanan toplumsal dönüşümü yalın gerçekçi
bir dille anlattığı Gecelerin Ötesi’dir. Filmde ideallerini gerçekleştirebilmek
için “çete”leşen altı gencin öyküsü anlatılır. Farklı düşleri olan bu insanlar,
‘kısa yoldan köşeyi dönme’ tohumlarının atıldığı, her mahallede bir milyoner
yaratma söylemlerinin insanları etkilemeye başladığı günlerde, kendilerine
mutluluk getireceğine inandıkları, ideallerini gerçekleştirmek için sahip
olmaları gerektiğini düşündükleri parayı ‘çete’ kurup soygunlar yaparak elde
etmeye çalışırlar.
Büyük
kentlerde başlatılan sanayileşme adımları, yeni iş alanları oluştururken ‘taşı
toprağı altın şehir’ yanılsaması yaratır. Bu büyüye kapılan ağa zulmünden,
açlıktan, yoksulluktan yılmış kır yoksulları, sonradan kent yoksullarına ve
oralarda ‘öteki’ne dönüşüp dışlanacakları büyük kentlere göç etmeye başlar.
GÖÇ FİLMLERİ
İlk göç filmi
Gurbet Kuşları’nda usta yönetmen Halit Refiğ, yeni bir yaşama kavuşma
hayalleriyle başlayan köyden kente göç sorununu kapsamlı bir biçimde sinemaya
aktarır. Memleketinde işleri bozulan Maraşlı bir aile taşı toprağı altın şehir
İstanbul’a göç eder. Hayalleri, altın şehrin olanaklarından yararlanmak,
zenginliğine ortak olmaktır. Aile, İstanbul’a gelişin kapısı olan Haydarpaşa
Garı’nda trenden indiğinde, baba Tahir Efendi, “Allah’ın izniyle şah olacağız
İstanbul’a, şah!” der. Fakat bu hayalin gerçekleşebilmesi hiç de kolay
değildir. Çünkü “iş bilenin, kılıç kuşananındır.” Maraşlı aile, altın kentin
ekonomik düzenine, farklı yaşam biçimine, ahlak anlayışına ayak uyduramaz,
tutunamaz. İnsan yutan kentin içinde çözülmeye başlar, parçalanır, şah olmaya
geldikleri kente yenik düşer.
Kentin ‘yeni
sakinleri’ tutunabilmek için hızlı ve acımasız bir yaşam mücadelesine girişir.
Karınlarını doyurmak, bakmakla yükümlü oldukları evlerine ekmek parası
götürebilmektir bütün amaçları; paylarına düşense hep zor işlerdir.
Nevzat
Pesen’in yönettiği Hızlı Yaşayanlar filminde, gazetelerin okurlara kamyonlarla
ulaştırılmaya çalışıldığı günlerde yaşanan rekabet anlatılır; İstanbul’da
yayınlanan gazeteleri başka kentlere, taşraya taşıyan kamyonların şoförlerinin
ölümle burun buruna geçen hızlı yaşamaları... İstanbul’un öyküsüdür
anlatılanlar. Kent, o yıllarda henüz insan yutan ‘mega köy’e dönüşmemiştir
fakat oluşan kent yoksulları, göçle her geçen yıl daha da çoğalır.
1950’li
yıllarda ve 1960’ların başında yaşanan toplumsal dönüşümler bunların hayata,
bireye etkileri filmlere böyle aktarılıyorken 70’lere geldiğimizde, kentle
birlikte insanlar da çözülmeye, kirlenmeye başlar. Köklü ve hızlı dönüşümler
yaşanır. Yaşanan yoğun göç, bozulan ve değişen üretim ilişkileri, ekonomik
krizler bu kirlenmeyi ve çözülmeyi hızlandırır.
1960’LARIN
TOPLUMSAL GERÇEKÇİLİĞİ
ÖNEMLİ
toplumsal gerçekçi filmlerden Halit Refiğ’in yönettiği Şehirdeki Yabancı (1962)
da sansüre takılır. “Moskova Film Festivali’ne davet edilen film için Sovyet
basınında şu sözler yer alır: ‘Bazı teknik aksaklıklarına rağmen Şehirdeki
Yabancı genç Türk film endüstrisinin araştıran, düşünen, halkının hayatına
bağlı olarak hisseden birçok yetenekli insanlara sahip olduğunu
göstermektedir.” (Aktaran, Halit Refiğ. Ulusal Sinema Kavgası. Hareket
Yayınları)
Gecelerin Ötesi (Metin Erksan, 1960), Yılanların Öcü (Metin Erksan, 1962), Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) Şehirdeki Yabancı (Halit Refiğ, 1962), Susuz Yaz (Metin Erksan, 1964), Kızgın Delikanlı (Ertem Göreç, 1964), Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Hızlı Yaşayanlar (Nevzat Pesen, 1964) ve Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) filmlerini 60’ların ilk yarısında yapılan toplumsal gerçekçi filmlerin önemli örnekleri olarak sıralayabiliriz.
Gecelerin Ötesi (Metin Erksan, 1960), Yılanların Öcü (Metin Erksan, 1962), Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) Şehirdeki Yabancı (Halit Refiğ, 1962), Susuz Yaz (Metin Erksan, 1964), Kızgın Delikanlı (Ertem Göreç, 1964), Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Hızlı Yaşayanlar (Nevzat Pesen, 1964) ve Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) filmlerini 60’ların ilk yarısında yapılan toplumsal gerçekçi filmlerin önemli örnekleri olarak sıralayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder