Erkan Yücel
mücadelelerle geçen kısacık ömrüne onlarca tiyatro oyunun yanı sıra üç tane de
çok önemli sinema filmi sığdırmayı başarmıştır. Vakitsiz ve talihsiz ölümünün
üzerinden geçen yirmi yedi yılda, yokluğunu çok fazla hissettiğimiz isimlerin
başında geldi hep. Sahnede devleşen bir aktör, iyi bir mizahçı, iyiliklerin,
güzelliklerin ve başka bir dünyanın izini süren, inançlarından hiç bir koşul
altında ödün vermeyen bir dava adamıydı.
72. Koğuş’un İzmirlisi, Bereketli Topraklar Üzerinde’nin Yusuf’u, Hakkâri’de
Bir Mevsim’in Kaçakçı Halit’i, Yorgun Savaşçı’nın Kör Şaban’ı.
Çağdaş
Nasrettin Hoca Erkan Yücel, sınırlarla tanımlanamayacak bir dünya sanatçısıydı.
Onu sahnede izleyenler Kavuklu’yla, Dümbüllü’yle olduğu gibi Charlie Chaplin’le
de birlikte anıyorlardı adını. Kısa sayılabilecek bir sürede önemli izler
bırakmış, bir anlamda örnek oluşturmuş bir sanatçıydı.Bazı insanlar tarih
yazmaya, tarih yapmaya gelirler dünyaya. Yaşam biçimleriyle, yaptıkları
işlerle, söyledikleri sözlerle, duruşlarıyla örnek olurlar. Dünyayı
güzelleştirir, tarihin akışını değiştirirler. Erkan Yücel de, tarih yazan büyük
sanatçılardandı.
ENDİŞE
1974 yılıdır,
Yılmaz Güney Endişe filmini çekecektir fakat yaşanan talihsiz olay sonrası
cinayet suçlamasıyla hapse atılır. Filmi Şerif Gören’in yönetmesine karar
verilir. Yılmaz Güney’in yarım kalan rolünü de Erkan Yücel oynayacaktır. Ankara
Sanat Tiyatrosu’ndadır ve bu Erkan Yücel’in ilk film deneyimi olacaktır. O
günleri tiyatrodan (AST) oyuncu arkadaşı Levent Ersin şöyle anlatır:
“Endişe için
bir haber gelmişti. Yılmaz Güney’in rolünü oynayacaktı. Benim yanımda gelmişti
telefon. Hatta aynen şöyle demişlerdi; ‘bıyığın var mı?’ ‘var’, ‘sakalın var
mı?’, ‘var.’ ‘Saçını, sakalını, bıyığını katiyen kesme hemen filme
başlıyorsun’. Sanıyorum 10-12 gün sonra Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan ayrılıp
film çekimine gitti. Bir ara mola verilmişti, döndü, geldi. ‘Nasıl gidiyor?’
dedim, ‘ben kamerayı bilmiyorum ki, bir şeyler yapıyorum, onlar oldu diyorlar.
Hâlâ olayı çözemedim’ dedi. Tekrar gitti, sanıyorum gene 1-2 hafta sonra bir
daha geldi; ‘bu iş bitmiştir, ben bu işi çözdüm, ne yapıldığını anladım. Artık
kamerada da mercek mantığını kavradığımı bile söyleyebilirim’ demişti.
Gerçekten her şeyi kısa sürede çok doğru öğrenebilen bir insandı.”
Erkan Yücel
daha ilk filminde sezgileriyle, gözlem gücüyle tiyatro ve sinema oyunculuğu
arasındaki ayrımı çözmüş, filmdeki Cevher karakterini oynamak değil o olmak
halini o gerçekleştirmişti. Biz filmde pamuk tarlalarının ortasında gerçek bir
pamuk işçisi olan ve aynı zamanda sinema olan Cevherin heyecanını, öfkesini
nefretlerini isyanını izliyorduk. Bütün bu duyguları Erkan Yücel’in gözlerinden
alıyordu izleyici. Bu başarılı oyunculuğuyla Erkan Yücel de 12. Antalya Film
Şenliği’nde ve San Remo Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü
alıyordu.
Erden Kıral
Ayna filminde, Ali Özgentürk At filminde Erkan Yücel’i oynatmak ister fakat
çeşitli nedenlerle gerçekleşmez bunlar. Atıf Yılmaz filmlerinde oynatmak ister,
yapımcı karşı çıkar. Pasaport alamadığı için Ayna gibi yurt dışında çekilen
filmlerde oynayamaz ya da siyasi olarak farklı bir örgütlenme içinde olduğundan
yapımcı engeline takılır.
Lorca’nın
Kanlı Düğünü’nden uyarlanan “Sevda” adlı filmde “hayatımın rolü” dediği
Uçurtmacı Ali’yi oynamak için Kuşadası’na gittiğinde talihsizlikler yakasını
bırakmaz büyük oyuncunun.
9 Eylül 1985
tarihinde Kuşadası’nda geçirdikleri kazada hayatını kaybeder Erkan Yücel. Daha
oynayacak çok filmi, sahneleyecek çok oyunu, gerçekleştireceği çok düşü varken.
Erkan
Yücel’in umutları yaşıyor ve ışığıyla bugün de yolumuzu aydınlatıyor. Onat
Kutların dediği gibi; “Şimdi bizlere düşen, en azından bu ışıklı anıyı, unutuşa
terk etmemektir.”
BİR NEVİ
MORAL HOCASI
BİR gazete yazısı
sınırlarında Erkan Yücel’in sinemasının özetini verebilmek bile olanaksız.
Kamera arkasında yaşanan Erkan Yücel’in insani değerlerinden, mizah gücünden
kaynaklanan renkli anıları bile başlı başına kitap boyutunda. Erkan Yücel 1979
yılında Erden Kıral’ın yönettiği Bereketli Topraklar Üzerinde filminde oynar.
Yusuf karakterinde Şarlo ayarında bir oyunculuk sergiler. O günlerin çatışmalı
siyasal ortamında çok zorlu bir set ortamı yaşanı lminde gizemli Kaçakçı Halil
rolüyle önemli bir iz bırakır ardında. Erkan Yücel oynadığı üç filmdeki
unutulmaz oyunculuğuyla adını tiyatroda olduğu gibi, sinema tarihine de
silinmez, unutulmaz biçimde yazmayı başarmıştı. İki filminin yönetmeni Erden
Kıral şunları söylüyordu Erkan Yücel için: “Erkan hem yönetmeni hem de seyirciyi
etkileyen bir oyuncuydu. Onunla çalışmak ayrı bir keyifti. Sette çok güzel ve
yakın arkadaşlıklar kurabilen biriydi. Beni etkileyen şeylerden biri de çok
dramatik bir sahneden çıkar çıkmaz gülebilen, kamera çalıştığı zaman da o
karakterin içine girip isteneni en ince ayrıntısına kadar verebilen o kadar
özel bir oyuncuydu. En zor durumlarda bile bir şaka yapar olayı toparlardı.
Bizim bir nevi moral hocamız olurdu.”
YÜCEL’E DAİR
ERKAN
Yücel’in sinemasına yönelik ölümünün 20. yılında hazırladığım “Şimdi Geçti
Buradan” belgeselinde onu tanıyan sanatçıların söylediklerinden birkaç alıntı
yerinde olabilir.
Fikret Hakan:
Üç tane de güzel film bıraktı. Tüm hayatı boyunca sinemada olup da yarım tane
bile film bırakamayan insanlar varken rahmetli kısacık yaşamı içinde üç tane
sahici film sığdırmışsa bu alkışlanması gereken bir şeydir öyle değil mi?
Tunca Arslan:
bu üç sinema filminde beyazperdeye bıraktığı iz belki 300 filmle başka
aktörlerin yakalayabileceği tarzda bir başarı. Endişe’yle gerek Altın Portakal’da
kazandığı ödül gerekse San Remo’da kazandığı ödül de bir anlamda bunun kanıtı
niteliğinde zaten.
Nur Sürer:
Türk sinemasının, Türk sahne sanatının bir Charlie Chaplin’i olduğunu
düşünmüşümdür hep.
Ayşegül
Yüksel: Şarlo değerinde bir oyuncudur. Şarlo değerinde bir oyuncu olmak benim
için oyunculuğun son noktasına ulaşmış olmak anlamına gelir.Sinan Bengier:
Herhalde Şarlo’yla aynı dönemi yaşasalardı Charlie Chaplin mutlaka Erkan’ın
sahneye çıkmasını engellerdi, film yapmasını engellerdi. Gerçekten çok yetenekliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder