20 Ekim
2013
“İnanılmaz, harika günlerdi; devrimci bir
sanatın ilk adımları. Sanat çalışmalarımıza ilk başladığımız yıllardan söz
ederken, o devrin neredeyse bütün yönetmenleriyle belli başlı sanatçılarının
doğum tarihlerini duyan herkesin ağzı açık kalmaktaydı. Hepiniz inanılmaz
derecede gençtik! Sanat hayatımıza atıldığımızda on altı-on yedi
yaşlarındaydık. Oysa bunun çok basit bir açıklaması vardı: Devrim biz gençlerin
önünü açmıştı. O zamanlar bütün bir kuşağın yok olmuş olduğu unutulmamalıdır.
Büyüklerimiz ülkenin her tarafına dağılmışlar, İç Savaş’ta kırılmışlar ya da
Rusya’yı terk edip gitmişlerdi. Bu yüzden Devrim açıkça örgütlenme eksikliği,
insan eksikliği duyuyordu; bunu anlamıştık, ülkemiz bizden çalışmamızı
bekliyordu. Açıktı ki, ülkemizin kültürün her alanında insanlara ihtiyacı
vardı.
(…) Bu çağın sanatının en anlamlı ve ilginç özellikleri nelerdi? Birincisi, önceden söylediğim gibi sınırsız bir deney yapma özgürlüğü vardı. Henüz hiçbir şey istikrara kavuşmamıştı. Cumhuriyet, İç Savaş’la neredeyse bütün kuvvetini tüketmiş gibiydi, kendi kültürünü yaratmaya daha yeni başlıyordu; Sovyet iktidarıyla beraber çalışmak isteyenlere kapılar ardına kadar açıktı.” (Sergey Yutkoviç. Devrim Sineması Agora Kitaplığı. Sf. 6)
Büyük Ekim Devrimi, yalnızca insanlığın “başka ve daha güzel bir dünya” düşünün ve yeni devrimlerin yolunu açmakla kalmamış kültür-sanat alanında da büyük atılımların, yeniliklerin önünü açmıştı.
(…) Bu çağın sanatının en anlamlı ve ilginç özellikleri nelerdi? Birincisi, önceden söylediğim gibi sınırsız bir deney yapma özgürlüğü vardı. Henüz hiçbir şey istikrara kavuşmamıştı. Cumhuriyet, İç Savaş’la neredeyse bütün kuvvetini tüketmiş gibiydi, kendi kültürünü yaratmaya daha yeni başlıyordu; Sovyet iktidarıyla beraber çalışmak isteyenlere kapılar ardına kadar açıktı.” (Sergey Yutkoviç. Devrim Sineması Agora Kitaplığı. Sf. 6)
Büyük Ekim Devrimi, yalnızca insanlığın “başka ve daha güzel bir dünya” düşünün ve yeni devrimlerin yolunu açmakla kalmamış kültür-sanat alanında da büyük atılımların, yeniliklerin önünü açmıştı.
Sanat
alanında büyük bir birikime, önemli bir kültürel mirasa sahip olan Rusya’da
devrim sonrası sinema alanında büyük bir atılım yaşanır. Devrim sinema
tarihinin akışını değiştiren, sinema tarihine görkemli filmler ve kuramlar
ekleyen Eisenstein, Pudovkin, Dovjenko, Kuleşov, Vertov, Yutkoviç gibi ustalar
kazandırmıştır.
Devrimin
önderi Lenin sinemanın halk kitleleri üzerindeki etkisinin, öneminin
farkındadır. Lenin, 27 Ağustos 1919’da özel film ve fotoğrafçılık girişimlerini
ulusallaştıran/devletleştiren “Fotografik Ticaret ve Sanayinin Halk Eğitim
Komiserliği’ne Devri Hakkında” Halk Komiserleri Konseyi Kararnamesini
imzalayarak Sovyet sinemasının doğumunu da sağlar.
1919'da
Vladimir Gardin tarafından dünyanın ilk sinema okulu olarak kabul edilen
Sovyetler Birliği Devlet Sinematografi Enstitüsü (VGIK) kurulur. Devrimin
yarattığı yeni bir dünya ve yeni insan oluşturma coşkusu ve devrimin sunduğu
olanaklar çok sayıda genç insanın sinema yapmasını sağlar.
Devrimin ilk
günlerinde sinema etkinlikleri “gerçekliğe bağlılık eğilimi” ve ham film kıtlığının
da etkisiyle montaj çalışmaları yoluyla sürdürülüyordu. Moskova Film
Komitesi’nde “Yeniden Kurgulama Bölümü” de kurulur. Sovyet sinemasının ilk
montaj teorisyenlerinden kabul edilen Vladimir Gardin’in bu bölümde verdiği
konferansın Lev Kuleshov üzerinde de büyük etkisi olur, sonrasında Gardin’in
düşüncelerini geliştirdiği söylenir. Ayrıca dünyanın en önemli tiyatro
yönetmenleri arasında yer alan Meyerhold’un Sovyet sinemasına katkısı büyük
olmuştur. Devrimden sonra aralarında kendisini manevi babası olarak tanımlayan
Sergei Eisenstein’ın da olduğu önemli yönetmenlere ders vermiştir. Devrim
sonrası oluşan ilk sinema grubu 1919’da kurulan aralarında Pudovkin, Boris
Barnet’in de olduğu Kuleşov’un grubuydu. Bu grubu Dziga Vertov’un öncülük
ettiği başka bir grup izler.
Dziga Vertov, sinemayı kendine yabancı öğelerden, özellikle de tiyatro öğelerinden temizlemek istiyordu. Bundan dolayı, stüdyo, dekor, oyuncu ve sahne düzenlenmesine karşıydı. O’na göre sinemacının başlıca görevi gerçeği olduğu gibi, olduğu anda sinemaya aktarmaktı. Amacı, yaşamın içinden alınmamış her şeyi sinemanın dışında bırakmaktı. Çekilen parçalar kurgu sırasında sanat değeri kazanacaktı. Vertov, sinema gerçeğinin ancak Kino-Göz’le (sinema-göz/sinema-gerçek) anlaşılacağını düşünüyordu. O’na göre sinema gözü, insan gözünün görmediklerini ortaya koyabiliyordu.1921’de Leningrad’da teatral bir atölye olarak FEX (Eksantrik Oyuncu Fabrikası) kurulur.
Dziga Vertov, sinemayı kendine yabancı öğelerden, özellikle de tiyatro öğelerinden temizlemek istiyordu. Bundan dolayı, stüdyo, dekor, oyuncu ve sahne düzenlenmesine karşıydı. O’na göre sinemacının başlıca görevi gerçeği olduğu gibi, olduğu anda sinemaya aktarmaktı. Amacı, yaşamın içinden alınmamış her şeyi sinemanın dışında bırakmaktı. Çekilen parçalar kurgu sırasında sanat değeri kazanacaktı. Vertov, sinema gerçeğinin ancak Kino-Göz’le (sinema-göz/sinema-gerçek) anlaşılacağını düşünüyordu. O’na göre sinema gözü, insan gözünün görmediklerini ortaya koyabiliyordu.1921’de Leningrad’da teatral bir atölye olarak FEX (Eksantrik Oyuncu Fabrikası) kurulur.
DEVRİM SİNEMASINDA BİR DORUK: EISENSTEIN
Sovyet devrim
sinemasının en önemli ismi Sergei Eisenstein’dır. Sergei Eisenstein’ın
sine-kolektifi 1923’te kurulur. Sinematografik örgüyü çarpıcı bir montajla
değiştirmeyi savunan Eisenstein’a göre “iyi kurgulanmış bir montaj sadece
sahneleri birbirine bağlamakla kalmaz, aynı zamanda izleyicinin hislerini
istenilen yöne çekebilmek ve seyirci kitlesini heyecanlandırmak için de iyi bir
yoldur.”
Devrim
hareketine katıldığında 19 yaşındadır Eisenstein. Önce tiyatroyla ilgilenip
Meyerhold’un öğrencisi olan, kısa sürede büyük gelişme göstererek sanat
yönetmenliği, yönetmenlik yapmaya başlayan Eisenstein mekân ve kurgu konusunda
kendisini kısıtlamamak için tiyatroyu bırakıp sinemaya yönelir.
Eisenstein
1924’te çektiği ilk uzun metrajlı filmi Grev’de yıldız sisteminin aksine
kitleleri öne çıkarır. Mekân gerçek bir metalurji fabrikası, kahraman kitleler,
insan topluluklarıdır. Potemkin Zırhlısı’nı, 1905 devriminin yirminci yılında
1925’te çeker. Eisenstein filmi yeni montaj teknikleri, estetik anlatımı ve
etki yöntemleriyle bir propaganda filmi olmanın çok ötesine taşır; bütün
zamanların en etkileyici/en iyi filmi olarak kabul edilen bir film çıkarır
ortaya.
Sovyet Devrim Sineması’nın bir diğer ustası Vsevolod Pudovkin kuşağın en yaşlı üyesiydi.
VGIK’e girdikten sonra Gardin’in ilk uzun metrajlı Sovyet filmi Orak Çekiç’te
aktörlük ve yönetmen yardımcılığı yapar. Bay Batı’nın Bolşevikler Ülkesi’ndeki
Olağanüstü Serüvenleri filminde Kuleshov ile çalışan Pudovkin 1925’te Satranç
Tutkusu adlı kısa filmin ardından aynı yıl Pavlov’un deneyleri üzerine Beynin
Mekanizması adlı bilimsel bir belgesel hazırlar.
1926’da kendisinin de sessiz sinemanın da başyapıt filmlerinden Maksim Gorki uyarlaması Ana’yı çeker.
1926’da kendisinin de sessiz sinemanın da başyapıt filmlerinden Maksim Gorki uyarlaması Ana’yı çeker.
Pudovkin,
Nazım Hikmet’in 19 yaşında gittiği Sovyetler Birliği’nde, Moskova Meydanı’nda
izlediği hem sinema ile tanışmasını sağlayan hem de şiir anlayışının
değişmesinde önemli rol oynayan “Açlık… Açlık… Açlık…” adlı belgeselin senaryo
yazarlığını ve yönetmenliğini Gardin’le birlikte gerçekleştirmiştir. Ayrıca
devrimin sinemacılarından Yutkeviç de ülkemize gelerek “Türkiye’nin Kalbi
Ankara” (1934) belgeselini çeker.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder