22 Aralık
2013
23 Ekim 2011
tarihinden bugüne (22 Aralık 2013) dek kaç saat, kaç gün, kaç hafta, kaç ay
geçti ey devlet! Van o günden bu yana üşüyor. Vanlı depremzedeler ölüme terk
edildi. Başta barınma olmak üzere hiçbir ihtiyacının karşılanmadığı depremzedeler
yerleştirildikleri konteynırlardan çıkarılmak isteniyor, elektrikleri
kesiliyor. Depremzedelerin kaldığı çadırlarda yangınlar çıkıyor, insanlar
yangınlarda ölüyor; kış koşullarında çocuklar donarak ölüyor. Yangından,
soğuktan kurtulan açlıktan ölüyor. Haftalardır açlık grevinde olan ve yaklaşık
4 aydır elektriksiz yaşam mücadelesi veren depremzedeler, konteynırlara yeniden
elektrik bağlanması için yaptığı girişimlerin de Valilik tarafından
engellendiğini söylüyor. Konteynırları kaplayan kar ve soğuk hava nedeniyle zor
günler yaşayan depremzede bir anne "Akşam olunca çocuklarımızı nefesimizle
ısıtıyoruz" diyor.
Evrensel'e
konuşan depremzedelerin temsilcisi Ali Ahi, "Burada insanlar çaresizliği
izliyor. Burada küçük çocukların yazdığı bir pankart vardı. 'Hayatımız film
olmuş' diye. Bu doğru ve yetkililer bu filmi resmen izliyor. Biz çaresiziz
ölüme terk edilmiş durumdayız" diyor.
VANLI İÇİN BU
ZULÜM İLK DEĞİL
Hareketli
yıllardı. 12 Mart darbesi yapılmış gençler aydınlar hapishanelere atılmış,
işkencelerden geçirilmişti. 12 Martın karanlık günleri kâbus gibi çökmüştü
ülkeye. Deniz Gezmişler asılmış, Mahir Çayan ve arkadaşları, İbrahim Kaypakkaya
ve daha birçok devrimci yargılı yargısız infazlarda, işkencelerde öldürülmüştü.
12 Mart kâbusundan uzaklaşma günlerinde, 1974 affıyla cezaevinden çıkan
devrimciler örgütlenmelerini ve mücadelelerini yeniden sürdürmeye
başlamışlardı. Halk muhalefetinin de yüksek olduğu yıllardı. Fakat 12 Mart
öncesi de çok parçaya bölünmüş devrimciler, yeni dönemde de aynı bölünmüşlükle,
farklı örgütlenmeler içinde yer alıyordu. Sol içinde iki kutuplu dünyada, daha
çok Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti eksenli bölünmeler yaşanıyordu.
Bu örgütlenmeler sanat dünyasına da yansıyordu kaçınılmaz olarak.
O yıllarda,
Ankara Sanat Tiyatrosu'nda da bir bölünme yaşanmıştı. Başında Erkan Yücel'in
olduğu bir gurup oyuncu hem siyasal farklılık hem de buna bağlı olarak oyun
seçimine dek yansıyan sanat anlayışlarındaki farklı bakış nedeniyle AST'tan
ayrılarak adı daha sonra Ankara Halk Tiyatrosu olan Devrimci Ankara Sanat
Tiyatrosu'nu kurmuştu. Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu'nun oyuncularını da
tanımıyordum henüz isim olarak da, yüz olarak da.
İlk
oyunlarıyla Kartal'a turneye geldiklerinde tanıştık hepsiyle. Erkan Yücel'i ilk
kez orada tanımıştım. Oyun öncesi sohbetler yapılmıştı Kartal Belediye
Sineması'nın fuayesinde. (Kişisel bir not: O ana kadar her şey normaldi. Fakat
oyun başlayıp da Erkan Yücel sahneye çıktığında ilk büyü yaşanmış, ilk tiyatro
ateşi düşmüştü içime. Öncesinde de sinemaya ve oyunculuğa olan tutkum, Erkan
Yücel'in sahnedeki büyüsüyle, ışığıyla, izini yıllarca süreceğim başka bir
sevdaya dönüşmüştü. Bu etkilenme sadece benim için de geçerli değildi. Belediye
Sineması'nı tıka basa dolduran herkes, Erkan Yücel'den çok etkilenmişti. O'nun
sahneye çıktığı an, salonda bir dalgalanma yaşanıyor, kahkahadan kırılıyordu
herkes.)
DAST'ın ve
Erkan Yücel'in, ilk izlediğim oyunları "Halkın Gücü",
"Toprak", "Ağalar Cehennemin Dibine" ve "Deprem ve
Zulüm"dü. Erkan Yücelli sahneler ve ekibin oyunlarda söylediği türküler,
marşlar yıllarca silinmedi belleğimden. Erkan Yücel Toprak adlı oyunu Pazarcık
köylülerinin toprak mücadelesini yerinde inceleyip oyunlaştırır ve bu oyunla
yılın en iyi oyuncusu da seçilir.
Mert
Egemen'i, Fuat Çiyiltepe'yi, Mualla Çiyiltepe'yi, Halil Hoca'yı, Hasan
Yıldırım'ı, Şıh Ali Yalçıner'i de DAST oyunlarında tanımıştım.
DEPREM VAR,
DEPREM VAR MURADİYE'DE VAN'DA ZULÜM VAR, ZULÜM VAR DERSİM'DE ZİLAN'DA
6 Eylül 1975
tarihinde Diyarbakır'ın Lice ilçesi ve köylerinde 6,6 büyüklüğünde bir deprem
olur. 23 saniye süren bu şiddetli sarsıntı sonrası 2385 insan hayatını
kaybeder. Daha Lice depreminin acıları sürerken, yaralar kapanmamışken 24 Kasım 1976
tarihinde merkez üssü Van'ın Muradiye ilçesi Çaldıran bucağı olan 7,5
büyüklüğünde "bilançosu korkunç" bir deprem olur. Deprem Muradiye ile
çevre ilçeler olan Erciş ve Özalp'de can ve mal kaybına neden olur. Bu depremde
de 3840 insan hayatını kaybeder. Bütün dünyadan yardım ve destek geldiği gibi,
Türkiyeli tüm devrimciler de Van'a yardıma, dayanışmaya, koşar, kurtarma
çalışmalarına katılır. Fakat o gün de yardımlar yağmalanır, halk açlığa, soğuğa
ve ölüme terk edilir.
DAST (Ankara
Halk Tiyatrosu) da bölgeye giderek deprem üzerine bir oyun hazırlamayı
kararlaştırır. "Deprem ve Zulüm" adlı oyunun tekstlerini
hazırlayan üç oyuncudan biri de oyuncu Şıh Ali Yalçıner'dir. Fuat Çiyiltepe ile
Van'a gidip yerinde inceleme araştırma yaparak bölgedeki sosyal-ekonomik hayata
dair edindikleri bilgileri oyun metnine dönüştürürler. Zelzele adıyla yazdıkları
ilk metin beğenilmesine karşın, bağlı oldukları siyasi yapı/parti tarafından
yapılan müdahaleler ve tartışmalar sonrası değişikliklerle Deprem ve Zulüm
adıyla oyunlaştırılarak sahnelenir.
90'lı
yıllarda yaptığımız bir söyleşide şunları söylemişti Şıh Ali Yalçıner:
"İnsanların yaşadığı zulüm çok ağırdı. O bölgelerde hem doğanın zulmü hem
de milli zulüm yaşanıyordu. Oyunda bunu işledik. Kürtçe ağıtlar, konuşmalar
olduğu için yaklaşık on yıl yasaklandı. Gözaltılar, tutuklamalar oldu.
Oynandığı her yerde soruşturmalar açıldı. Ord. Prof. Sulhi Dönmezer bilirkişi
olarak, 'oyun cezalandırılmalı' diye rapor verdi. Oyunun bölücülük suçundan
yargılanmasını isteyenlere karşı, tiyatronun önemli ismi Haldun Taner ise
oyunun Türk ve Kürt halklarının kardeşliğine hizmet ettiğini söylüyor,
'bütününe bakıldığında bölücülük yapmadığını anlarsınız' diye rapor veriyordu.
Anadolu'da köylerde traktör römorklarında oynuyorduk oyunları. AST'tan
'tiyatroyu halka, Anadolu'ya yaymak gerekir' gibi düşüncelerle de ayrışma
yaşanmıştı. Türkiye'de, kötü rollerde oynayan oyunculara tepki gösterecek kadar
ortaoyununa uygun bir halk vardı."
Oyun
Ankara'da ve gittikleri yerlerde büyük ilgi görür fakat devlet baskısı ve
zulmü, yasaklamalar, davalar, gözaltılar peşlerini bırakmaz. "Devletin
şahsiyetine karşı eylemde bulunmak", "Devlet kuvvetlerine karşı
eylemde bulunmak" ya da "milli duyguları yok etmek ve zayıflatmak
için propaganda yapmak", "bölücülük yapmak" gibi suçlamalarla
davalar açılır, yargılamalar yapılır, bilirkişi raporları hazırlanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder