20 Mart 2020 Cuma

FİLM İCABI KÖTÜ ADAMLAR VE SÜTÇÜ


24 Kasım 2013
Neredeyse her mahallede bir yazlık sinema olduğu yıllarda hayat öylesine saftı ki, insanlar beyaz perdede gördüklerinin sahici olduğuna inanabiliyorlardı. İzledikleri filmlerdeki esas kızlarla, esas oğlanlarla konuşmaya çalışıyor, kötü adamları yuhalıyor, iyileri alkışlıyorlardı. Oysa her şey film icabıydı.
Film icabı çekilen görüntülerden beyaz perdeye yansıyanlar, yıllarca insanları büyüledi. İyiler alkışlarla ödüllendiriliyor, kötüler atılan taşlarla cezalandırılıyorlardı. Kendisine taş atan seyircisine “atın atın, siz bana taş değil ekmek atıyorsunuz” demişti Erol Taş. Gerçekten de atılan o taşlar onun ödülüydü, rolünü başardığının göstergesi.
Evlerde televizyonun olmadığı yıllarda, sinemalarda film izleyenlerden “hain adam”, “kalleş”, ya da “dikkat, arkanda”, “sen ona inanma kızım” gibi bağırışlar yükselirdi. Kötü şeyler olduğunda yükselen feryatlar, sevindirici olayların yaşandığı sahnelerde alkışa dönüşürdü. O zamanlardan adı “iyi kalpli”ye ya da “kötü”ye çıkmış oyuncular vardı. Yıllar geçtiği halde onların oynadığı rollerle bıraktıkları imaj belleklerden silinmedi. Cahide Sonku “bataklıktaki gül”se, Coşkun hep “tecavüzcü Coşkun” oldu. Nubar Terziyan, Kadir Savun, Hulusi Kentmen, hep iyi; Kenan Pars, Altan Günbay, Erol Taş’sa kötü. İyiler, sinema salonlarında olduğu gibi gerçek hayatta da sevgiyle, coşkulu bir ilgiyle karşılaşırlar, kötülerse sokakta, mahallelerinde hatta evlerinde de öfkeyle, hakaretle, asık suratlarla.
Yeşilçam’ın iyi kalpli fakat film icabı kötü adamları, ‘kötü kadınları’ tüm bu tepkilere rağmen sinemanın yıldızları, başrol oyuncuları kadar ilgi çekmiş, sevilmiştir hep. Melodramların, salon filmlerinin kentli kötü adamı Önder Somer anlatmıştı yaptığımız söyleşide; “Ayhan Işık’la bir film çekiminden dönüyorduk. Eşlerimiz de yanımızdaydı. Bursa’da yemek yerken, birbirimize iltifatlar ediyorduk. ‘Abi sen önemli oyuncusun’ dediğimde o, ‘sen oynadığın tarz itibariyle daha kalıcısın’ dedi, iddiaya girdik yemek paralarını vermek üzere. Yolun bir tarafından ben yürüyorum, diğer tarafından o. Ayhan’ın peşinde yüz kişi varsa benim peşimde beş yüz kişi vardı. İnsanlar benim peşimden küfretmek için geliyorlar, ‘kalleş’ diye bağırıyorlardı.
Yine başka bir gün karşıdan karşıya geçiyorum, yolun ortasında genç bir çift vardı. Başörtülü bir kadınla, bıyıklı, bıçkın, babayiğit bir delikanlı. Beni gördü, durdu on metre ötemde; yanındaki kadına baktı, bana baktı, sonra kadını benim aksi istikametime aldı. Dondum kaldım. Sokakta gördüklerinde bile benden kötülük gelebileceği korkusu olabiliyor. Kolay değil, o imajı silemiyorsunuz.”
Bir dönem Turgut Özatay’sız film yok gibiydi. Ahmet Tarık Tekçe o kadar çok filmde oynuyordu ki “kitapsız ilim, Ahmet Tarık Tekçe’siz film olmaz” deniyordu.
Yeşilçam’da iyilerin olduğu gibi kötülerin de kendine özgü bir tarzı vardı. Örneğin Erol Taş’ın oynadığı kötü başka, Ahmet Tarık Tekçe’nin oynadığı kötü başkaydı. Bilal İnci’nin, Kenan Pars’ın, Altan Günbay’ın oynadıkları başka…
 ADI ‘SÜTÇÜ’YE ÇIKMIŞ BİR KÖTÜ ADAM
Yeşilçam belki de dünyanın (neredeyse hepsi doğal yetenek olan) en cefakâr oyuncularına sahipti. Kimi tesadüfen kendini Yeşilçam’da bulmuştur, kimi bir tanıdığı aracılığıyla. Kimi de çocukluğunda sevdalanmıştır beyaz perdeye. Nubar Terziyan’la ağlamış, Yıldırım Önal’la hüzünlenmiştik. Galalarda ya da çekimlerde Erol Taş’a taş atmış, Süheyl Eğriboz’a sopayla vurmuş, Bilal İnci’ye saldırmıştık. Birçoğunu yolda görünce sevgiyle boynuna sarılıp imzalı resimler almıştık. Bizleri o büyülü dünyalara öylesine almışlar, oynadıkları rollere öylesine inandırmışlardı ki, onların özel hayatları olduğunu, gerçek hayatta başka insanlar olduklarını düşünemiyorduk. Yetmişli yılların ortalarına kadar sürmüştü bu büyü.
Yeşilçam’ın şablonları, klişeleri vardı o zamanlar. Yönetmenler aynı tarz filmler çeker, oyuncular aynı tarz rollerde oynatılırdı genellikle. Kötü adamlıkla ün salan oyuncu, bir yazgı gibi neredeyse her filminde kötü adamı oynardı. Bu kadın oyuncular için de böyleydi; örnekse Aliye Rona, Suzan Avcı, Lale Belkıs…
Yeşilçam’ın her biri çok sevilen ve birer yıldız olan Ahmet Tarık Tekçe, Önder Somer, Erol Taş, Kenan Pars, Bilal İnci, Hayati Hamzaoğlu, Senih Orkan, Danyal Topatan, Altan Günbay, Turgut Özatay, Süha Doğan, Atıf Kaptan, Hüseyin Peyda, Hüseyin Baradan, Yıldırım Gencer, Kazım Kartal, Hikmet Taşdemir, Nuri Alço, Kenan Kalav, Eray Özbal, Cem Erman gibi ‘kötü adamlıkla ün salmış’ önemli ve yetenekli oyuncuları vardı. İsimleri bu gruptakiler kadar büyük yazılmasa da, hatta bir kısmının adı jeneriklere, afişlere giremese, adları ezbere bilinmese de yüzleri, “kötülükleri” unutulmayan, çok iyi tanınan, Yeşilçam severlerin kalplerinde birer yıldız olan sinema emekçileri vardı. Onlarca, yüzlerce filmde yer alan bu emekçilerin başrol oynayanı da oldu ikinci rollerde ünleneni de, adı jeneriklere giremeyeni de. Bir kısmı genel alışkanlık ve farkı bilmemekten “figüran” olarak anıldı, kimi jönden dayak yiyen kavgacı olarak. Kalbi sinemayla, Yeşilçam’la atan bu cefakâr-vefakâr sinema emekçilerinin yıldızlaşan isimleri de oldu, sokaklarda yaşayanı da. Yeşilçam’a damgasını vurmuş bu yüzlerce isimden, sinema emekçisinden öne çıkanlar arasında hemen Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Sırrı Elitaş, İbrahim Kurt, Hakkı Kıvanç, Coşkun Göğen (Tecavüzcü Coşkun), Kadir Kök, İhsan Gedik, Yadigâr Ejder, Yılmaz Kurt, Oktay Yavuz, Sönmez Yıkılmaz, Çetin Başaran, Mehmet Uğur, Yusuf Çetin’i sayabiliriz örneğin.
Avantür filmlerin, vurdulu-kırdılı sahnelerin en önemli ve unutulmaz oyuncularından biri de, başrollerde de oynayan ve adı “sütçü”ye çıkan film icabı kötü adamı Süheyl Eğriboz’dur. En çok Cüneyt Arkın’lı filmlerin kötü adamı, kavgacı adamıdır o. Geçtiğimiz günlerde ortak tanıdıklarımız Süheyl ağabeyle ilgili üzücü haberi duyurmuştu; “Süheyl Eğriboz beyin damarındaki tıkanıklık neticesinde felç geçirerek hastaneye kaldırıldı.”
Pertevniyal Lisesi mezunu olan Süheyl Eğriboz, 1927 yılında İstanbul Mercan’da dünyaya gelir. 1940’ların sonunda sinemaya başlar fakat o doğuştan Yeşilçamlıdır. Babası Nejat Film’in sahibi, Necat Eğriboz’dur. “Yabancı değilim sinemaya. Sinemada doğdum, sinemada öleceğim. Bu işin emeklisi yok. Çok filmim var, 4-5 tane başrolüm var. Sütçü serisini yaptım. Sütçü ismi o filmlerden kaldı” demişti 90’lı yılların ortasında yaptığımız söyleşide.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder