24 Kasım 2013
Neredeyse her
mahallede bir yazlık sinema olduğu yıllarda hayat öylesine saftı ki, insanlar
beyaz perdede gördüklerinin sahici olduğuna inanabiliyorlardı. İzledikleri
filmlerdeki esas kızlarla, esas oğlanlarla konuşmaya çalışıyor, kötü adamları
yuhalıyor, iyileri alkışlıyorlardı. Oysa her şey film icabıydı.
Film icabı
çekilen görüntülerden beyaz perdeye yansıyanlar, yıllarca insanları büyüledi.
İyiler alkışlarla ödüllendiriliyor, kötüler atılan taşlarla
cezalandırılıyorlardı. Kendisine taş atan seyircisine “atın atın, siz bana taş
değil ekmek atıyorsunuz” demişti Erol Taş. Gerçekten de atılan o taşlar onun
ödülüydü, rolünü başardığının göstergesi.
Evlerde televizyonun olmadığı yıllarda, sinemalarda film izleyenlerden “hain
adam”, “kalleş”, ya da “dikkat, arkanda”, “sen ona inanma kızım” gibi bağırışlar
yükselirdi. Kötü şeyler olduğunda yükselen feryatlar, sevindirici olayların
yaşandığı sahnelerde alkışa dönüşürdü. O zamanlardan adı “iyi kalpli”ye ya da
“kötü”ye çıkmış oyuncular vardı. Yıllar geçtiği halde onların oynadığı rollerle
bıraktıkları imaj belleklerden silinmedi. Cahide Sonku “bataklıktaki gül”se,
Coşkun hep “tecavüzcü Coşkun” oldu. Nubar Terziyan, Kadir Savun, Hulusi
Kentmen, hep iyi; Kenan Pars, Altan Günbay, Erol Taş’sa kötü. İyiler, sinema
salonlarında olduğu gibi gerçek hayatta da sevgiyle, coşkulu bir ilgiyle
karşılaşırlar, kötülerse sokakta, mahallelerinde hatta evlerinde de öfkeyle,
hakaretle, asık suratlarla.
Yeşilçam’ın iyi kalpli fakat film icabı kötü adamları, ‘kötü kadınları’ tüm bu
tepkilere rağmen sinemanın yıldızları, başrol oyuncuları kadar ilgi çekmiş,
sevilmiştir hep. Melodramların, salon filmlerinin kentli kötü adamı Önder Somer
anlatmıştı yaptığımız söyleşide; “Ayhan Işık’la bir film çekiminden dönüyorduk.
Eşlerimiz de yanımızdaydı. Bursa’da yemek yerken, birbirimize iltifatlar
ediyorduk. ‘Abi sen önemli oyuncusun’ dediğimde o, ‘sen oynadığın tarz
itibariyle daha kalıcısın’ dedi, iddiaya girdik yemek paralarını vermek üzere.
Yolun bir tarafından ben yürüyorum, diğer tarafından o. Ayhan’ın peşinde yüz
kişi varsa benim peşimde beş yüz kişi vardı. İnsanlar benim peşimden küfretmek
için geliyorlar, ‘kalleş’ diye bağırıyorlardı.
Yine başka
bir gün karşıdan karşıya geçiyorum, yolun ortasında genç bir çift vardı.
Başörtülü bir kadınla, bıyıklı, bıçkın, babayiğit bir delikanlı. Beni gördü,
durdu on metre ötemde; yanındaki kadına baktı, bana baktı, sonra kadını benim
aksi istikametime aldı. Dondum kaldım. Sokakta gördüklerinde bile benden
kötülük gelebileceği korkusu olabiliyor. Kolay değil, o imajı silemiyorsunuz.”
Bir dönem Turgut
Özatay’sız film yok gibiydi. Ahmet Tarık Tekçe o kadar çok filmde oynuyordu ki
“kitapsız ilim, Ahmet Tarık Tekçe’siz film olmaz” deniyordu.
Yeşilçam’da iyilerin olduğu gibi kötülerin de kendine özgü bir tarzı vardı. Örneğin Erol Taş’ın oynadığı kötü başka, Ahmet Tarık Tekçe’nin oynadığı kötü başkaydı. Bilal İnci’nin, Kenan Pars’ın, Altan Günbay’ın oynadıkları başka…
Yeşilçam’da iyilerin olduğu gibi kötülerin de kendine özgü bir tarzı vardı. Örneğin Erol Taş’ın oynadığı kötü başka, Ahmet Tarık Tekçe’nin oynadığı kötü başkaydı. Bilal İnci’nin, Kenan Pars’ın, Altan Günbay’ın oynadıkları başka…
Yeşilçam
belki de dünyanın (neredeyse hepsi doğal yetenek olan) en cefakâr oyuncularına
sahipti. Kimi tesadüfen kendini Yeşilçam’da bulmuştur, kimi bir tanıdığı
aracılığıyla. Kimi de çocukluğunda sevdalanmıştır beyaz perdeye. Nubar
Terziyan’la ağlamış, Yıldırım Önal’la hüzünlenmiştik. Galalarda ya da
çekimlerde Erol Taş’a taş atmış, Süheyl Eğriboz’a sopayla vurmuş, Bilal İnci’ye
saldırmıştık. Birçoğunu yolda görünce sevgiyle boynuna sarılıp imzalı resimler
almıştık. Bizleri o büyülü dünyalara öylesine almışlar, oynadıkları rollere
öylesine inandırmışlardı ki, onların özel hayatları olduğunu, gerçek hayatta
başka insanlar olduklarını düşünemiyorduk. Yetmişli yılların ortalarına kadar
sürmüştü bu büyü.
Yeşilçam’ın şablonları, klişeleri vardı o zamanlar. Yönetmenler aynı tarz filmler çeker, oyuncular aynı tarz rollerde oynatılırdı genellikle. Kötü adamlıkla ün salan oyuncu, bir yazgı gibi neredeyse her filminde kötü adamı oynardı. Bu kadın oyuncular için de böyleydi; örnekse Aliye Rona, Suzan Avcı, Lale Belkıs…
Yeşilçam’ın şablonları, klişeleri vardı o zamanlar. Yönetmenler aynı tarz filmler çeker, oyuncular aynı tarz rollerde oynatılırdı genellikle. Kötü adamlıkla ün salan oyuncu, bir yazgı gibi neredeyse her filminde kötü adamı oynardı. Bu kadın oyuncular için de böyleydi; örnekse Aliye Rona, Suzan Avcı, Lale Belkıs…
Yeşilçam’ın
her biri çok sevilen ve birer yıldız olan Ahmet Tarık Tekçe, Önder Somer, Erol
Taş, Kenan Pars, Bilal İnci, Hayati Hamzaoğlu, Senih Orkan, Danyal Topatan,
Altan Günbay, Turgut Özatay, Süha Doğan, Atıf Kaptan, Hüseyin Peyda, Hüseyin
Baradan, Yıldırım Gencer, Kazım Kartal, Hikmet Taşdemir, Nuri Alço, Kenan
Kalav, Eray Özbal, Cem Erman gibi ‘kötü adamlıkla ün salmış’ önemli ve
yetenekli oyuncuları vardı. İsimleri bu gruptakiler kadar büyük yazılmasa da,
hatta bir kısmının adı jeneriklere, afişlere giremese, adları ezbere bilinmese
de yüzleri, “kötülükleri” unutulmayan, çok iyi tanınan, Yeşilçam severlerin
kalplerinde birer yıldız olan sinema emekçileri vardı. Onlarca, yüzlerce filmde
yer alan bu emekçilerin başrol oynayanı da oldu ikinci rollerde ünleneni de,
adı jeneriklere giremeyeni de. Bir kısmı genel alışkanlık ve farkı bilmemekten
“figüran” olarak anıldı, kimi jönden dayak yiyen kavgacı olarak. Kalbi
sinemayla, Yeşilçam’la atan bu cefakâr-vefakâr sinema emekçilerinin yıldızlaşan
isimleri de oldu, sokaklarda yaşayanı da. Yeşilçam’a damgasını vurmuş bu
yüzlerce isimden, sinema emekçisinden öne çıkanlar arasında hemen Süheyl
Eğriboz, Kudret Karadağ, Sırrı Elitaş, İbrahim Kurt, Hakkı Kıvanç, Coşkun Göğen
(Tecavüzcü Coşkun), Kadir Kök, İhsan Gedik, Yadigâr Ejder, Yılmaz Kurt, Oktay
Yavuz, Sönmez Yıkılmaz, Çetin Başaran, Mehmet Uğur, Yusuf Çetin’i sayabiliriz
örneğin.
Avantür filmlerin, vurdulu-kırdılı sahnelerin en önemli ve unutulmaz
oyuncularından biri de, başrollerde de oynayan ve adı “sütçü”ye çıkan film
icabı kötü adamı Süheyl Eğriboz’dur. En çok Cüneyt Arkın’lı filmlerin kötü
adamı, kavgacı adamıdır o. Geçtiğimiz günlerde ortak tanıdıklarımız Süheyl
ağabeyle ilgili üzücü haberi duyurmuştu; “Süheyl Eğriboz beyin damarındaki
tıkanıklık neticesinde felç geçirerek hastaneye kaldırıldı.”
Pertevniyal
Lisesi mezunu olan Süheyl Eğriboz, 1927 yılında İstanbul Mercan’da dünyaya
gelir. 1940’ların sonunda sinemaya başlar fakat o doğuştan Yeşilçamlıdır.
Babası Nejat Film’in sahibi, Necat Eğriboz’dur. “Yabancı değilim sinemaya.
Sinemada doğdum, sinemada öleceğim. Bu işin emeklisi yok. Çok filmim var, 4-5
tane başrolüm var. Sütçü serisini yaptım. Sütçü ismi o filmlerden kaldı”
demişti 90’lı yılların ortasında yaptığımız söyleşide.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder